Overlord
Cüce Topraklarının Peşinde -2
YGGDRASIL’de, bilinmeyeni keşfederek bilinen haline getiren
loncalar vardı. Kalplerinde bu hisle sonsuz bir yolculuğa çıkarlardı.
Lonca savaşlarında zayıflardı ancak kararlı bir şekilde dünyanın
bilinmeyen yerlerine kendilerini atarlardı. O sıralarda nasıl düşündüklerini
anlayamamıştı. Ancak bunun gibi müthiş bir dünya ile karşılaştıktan sonra
nedenini anlamaya başlamıştı.
Momon olduğu zamanlarda da her şeyi bırakıp dünyayı gezmenin
tadını çıkarmıştı.
“Ainz-sama?”
Kafasında biriken düşünceler birden dağıldı.
“Ne oldu, Shalltear?”
“Düşüncelerinizi böldüğüm için beni affedin, Ainz-sama.”
“Ahh, sorun değil. Önemli bir şey düşünmüyordum zaten.”
“Öyle mi? Pekala, o zaman…”
“Ee, konu ne? Ah, burada kamp yapmamızdan mı bahsedeceksin?”
“Evet. Burada kalabileceğinizi bilmeme rağmen size uygun bir çadır
hazırlayamadığım için en derin özürlerimi sunuyorum, Ainz-sama. Nazarick’ten
bir tane getirmek istiyorum. [Geçit] kullanmaya iznim var mı?”
“Gerek yok. Sen çadırı unutmadın. Ben gerekli olmadığı için
listeye yazmadım. Mare’nin büyü ile sığınak yapabildiğini biliyor muydun?”
Shalltear kafasını salladı.
“Anladım. O zaman benim yapabileceğimi de biliyor olmalısın. Gizli
Yeşil Ev gibi büyülü eşyaları da kullanabilirim, ancak o da bizim sayımız için
biraz sıkışık olurdu. Şimdi, bunu izle.
Ainz uygun bir yer için bakındı. Biraz eğimli bir yer olabilirdi
ancak önemli olan açıkta olması ve kaya olmamasıydı.
Hemen uygun bir yer buldu ve bir büyü yaptı. Bu, onuncu seviye bir
büyüydü.
“[Kale Yaratma]!”
Büyü yapılırken, az önce hiçbir şeyin olmadığı yerde heybetli bir
kule baş gösterdi. Otuz metreden fazla olan, sanki yıldızlı gökyüzünü
yutacakmış gibi dimdik ve gururlu bir şekilde duran bir kuleydi bu.
Koçbaşları bile durduracak kadar sağlam duran iki devasa kapısı
vardı. Duvarlar, ona tırmanmaya çalışan kişileri engellemek için sayısız
dikenle kaplanmıştı. Kulenin en üst kısmında dört şeytani heykel bulunuyordu.
Uzaktan bile baskıcı ve ağır gözüküyorlardı.
Bu kalemsi tahkimat, “yükselme” kelimesini tam anlamıyla
karşılıyordu.
Gidelim o zaman.”
Ainz grubun başını çekerek kapılara yaklaştığı anda demir kapılar
ardına kadar açıldı. Herkesin girmesi için orada bekledi. YGGDRASIL’deyken, aynı
takımda olan herkes bu kapıları tek dokunuşla açabilirdi. Ancak başka kişiler
de kapıyı yıkarak içeri girebilirlerdi. Kapının bu dünyada nasıl işleyeceğini
merak etti.
Ainz dışarıda iki namevt bıraktı ve kapıyı kapattıktan sonra
açmalarını emretti. Kapılar kapandı.
Biraz daha bekledi fakat kapıların açıldığına dair hiçbir işaret
yoktu.
“Sadece ben mi açabiliyorum yoksa? Aura, kapıya dokun.”
Aura “Tabii!” diyerek kapıya dokundu, fakat kapılar açılmak
istiyor gibi görünmüyorlardı.
Görünüşe göre kapıları sadece Ainz açabiliyordu. Zihinsel olarak
kaşlarını çattı. Dost ateşi oldukça
sıkıntılı bir mevzuydu... Eğer bu dünyada başka oyuncular varsa bunun gibi
küçük etkiler başkalarına etki edebilir ve en kötü olarak birilerini
yanlışlıkla öldürebilir.
Neredeyse bir yıl oldu... Ve hala güçlerimi kullanırken dikkatli
olmalıyım. Birileri bizim alan etkili saldırılarımıza maruz kalırsa çok büyük
bir trajedi olur. Bunu yüksek seviyeli kişilere söylesem mi ki? Özellikle de
Mare’ye... Her ne kadar bunun farkına çoktan varmışlarsa bana içerleme
ihtimalleri olsa da... Bunu öyle laf arasında falan hatırlatsam iyi olacak.
İnsanlara sinsice bir şey hatırlatmaya çalışmak oldukça zordu.
Gidip onları azarlamaktan çok daha farklıydı. Ainz bunu iş dünyasında birinci
elden tecrübelemişti.
Kalbine bir ağırlık çöken Ainz, araştırmasına son vermeye karar
verdi ve kapıyı açarak iki namevtin girmesine izin verdi. Ardından herkesin
içeri girdiğinden emin olduktan sonra kapıları kapattı ve içeri geçti.
Girişte iki kapı vardı ve kapıların ardında bir geçit uzanıyordu.
Geçidin sonunda ise bir başka çifte kapı vardı. Geçit büyülü ışıklarla
aydınlatılmıştı, o yüzden geçmesi sorun değildi.
İçerideki kapıları açtığı anda üstlerine kör edici bir ışık geldi.
Önlerinde daire şeklinde bir salon bulunuyordu. Zemin bir kar
kadar beyazdı ve tavan da oldukça yukarıdaydı. Spiral bir merdiven odanın
ortasından, yukarı katlara doğru uzanıyordu.
“O zaman... Geceyi burada geçireceğim. Dinlenmeye ihtiyacı olanlar
dinlenebilirler. İhtiyacı olmayanlar ise... Eh, öylece durmak da çok hoş olmaz.
Herkes odasında kalabilir.”
Ainz elleriyle on tane kapı gösterdi. Buradaki bölge
genişletilmişti, yani mekanın içi, dış tarafından çok daha büyüktü.
“İkinci ve üçüncü katta bunlar gibi daha çok oda var, o yüzden
gidip kullanabilirsiniz. Aura, Shalltear, Zenberu. Siz bekleyin. Bugün
öğrendiklerimiz ile ilerideki rotamızı oluşturmak istiyorum. Ah, haydi şuradaki
kanepede toplanalım. Gelin bakalım.”
“Ainz-sama, Vampir Gelinleri ile ne yapalım?”
“Umu...”
Ainz, Aura’nın sorusuna hemen cevap veremedi. Sonuçta onları
getirmek Decrement’in fikriydi ve onlar olmadan da hiçbir sorun yaşamazdı. Ainz
konuşmadan önce bir süre durup düşündü. “Onlara sonra emir veririm. Şimdilik
odalarında beklesinler.”
Böylece bu problemi de ertelemiş oldu.
Ardından Ainz kanepeye ilerledi ve oturdu. Kısa süre sonra
bahsettiği diğer üç kişi de oturdu ve konuşmaya başladılar.
“O zaman, bugünkü yolculuğumuzu kayıt altına alarak başlayalım.
Aura, lütfen.”
“Tabii ki, Ainz-sama.”
Aura bir bloknot çıkarttı ve bir eliyle bloknotu tutarken diğer
eliyle de harita çizmeye koyuldu.
“Ufak detaylardan çok emin değilim ama kabaca böyle olmalı.”
“Evet. Teşekkür ederim Aura.”
Oldukça basit bir haritaydı ancak hiç yoktan mesafeleri kontrol
edebilirlerdi.
“Pekala o zaman, yorulduğunu biliyorum Zenberu fakat senin de iş
birliğini isteyeceğim. Bu hoşuna gitmeyebilir.”
“Ne demek istiyorsunuz Majesteleri?”
Ainz, Zenberu’ya kaygılı bir şekilde gülümsedi.
“Bir başka deyişle, anılarına bakmak istiyorum.”
“B-bu da ne demek?”
“Bunu dediğimde kötü bir adam gibi göründüğümün farkındayım.
Başkalarının anılarını büyü ile kontrol edebilirim, ancak aynı zamanda
başkalarının anıları arasında gezinebilirim de. Açık konuşmam gerekirse, çok
fazla mana tükettiğinden elimden geldiğince kaçınmak istiyorum, ancak sadece
senin puslu anılarına güvenmek biraz endişelendirici.”
“Umarım... Umarım bir yan etkisi yoktur?”
“Sorun yok. Bir rahibin yardımı sağ olsun bu işte oldukça kıdemli
olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Oradayken tuhaf şeyler yapmadığım sürece
bir sorun çıkmayacaktır. Hatta, bunu hizmetçilerimden biri üstünde de
uygulamıştım ve sorun çıkmamıştı.”
“Shizu’dan mı bahsediyorsunuz?”
“Aynen öyle, Aura. Ancak bu büyü mutlak bir güce de sahip değil.
Eğer bir kişi bir olayı tamamen unuttuysa sadece kaba şeyleri öğrenebilirim.
Ayrıca büyünün kullanımını karmaşıklaştıran başka şeyler de var. Örnek olarak,
eğer anılara beyinden değil de daha ilkel bir yerden erişilebiliyorsa...” Ainz
konunun dışına çıktığını fark edince omuz silkti. “Şey, öyle bir şeyler işte.
Her durumda, anılarını araştırmak istiyorum.”
“Anladım... Ne olur ne olmaz bir daha sormak istiyorum, cidden bir
şey olmayacak değil mi?”
“Endişelerini anlıyorum. Endişelenme, Zenberu. Anılarında oynama
yapmayacağım. Adım üstüne yemin ederim.”
“O zaman... Ne yapacağım?”
“Umu. Otur ve rahatla. Acıtmayacak bile. Ancak büyüyü yapmamdan
önce birkaç ayrıntıyı doğrulamak istiyorum. Kaç ay ve yıl önce olduğu,
anılarının nerede gerçekleştiği gibi şeyler.”
Zenberu’nun açıklamalarını duyduktan sonra Ainz büyüyü yaptı.
Bu büyüyü daha önce çokça kez yapmış olduğu için Ainz’in büyüyü
yönetmeye dair güveni oldukça yüksekti fakat yine de kullanması oldukça zordu.
Anılarda yapılan değişikler sonsuza dek kaldığı için yanlış bir
kullanım sonucunda ger alamayacağı sonuçlar doğurabilirdi. Bu tıpkı, yedekleme
yapmadan bir bilgisayara format atmak gibi olurdu.
Daha önemlisi, bu büyü aktifken çok büyük miktarlarda mana tüketirdi.
Onu kullanmayı zorlaştıran şey de buydu.
Ainz, Zenberu’nun anılarına kısacık göz attığında bile manasının
sular seller gibi çekildiğini hissedebiliyordu.
Ainz’in asıl planı, hedef anıları bulup boş bir zamanında
araştırmaktı. Ancak hesaplarına göre manası bunu yapamadan bitecekti. Ek
olarak, bu büyünün problemlerinden birisi de, manasının yenilenmesi için ertesi
günü beklese bile tüm bu sürece tekrar başlamasının gerekmesiydi.
Bunun sonucunda da başka büyüler bilgi almakta daha faydalıydı.
İçinden biraz dırdır ettikten sonra, bir dağ benzeri bir şey
gördü. Tam aradığı yeri bulmuştu ki manası bitti.
Geçmişteki anıları incelemek cidden de çok yorucu. Yakın anıları
incelemek çok daha kolay...
Beklediği gibi, bulduğu anılar sanki bir siste geziniyormuş gibi
pusluydu. Cücelerin yüzlerini gördü ancak hepsi ona aynı geliyordu. Bunun
Zenberu'nun hatası mı olduğunu bilmiyordu, fakat onları birbirinden
ayıramıyordu. Hepsi sakallı, basit tipli, bira içen kişilerdi.
Bu iyi değil. O rahibi bir test olarak kullanmıştım ve Shizu’da
işe yaramıştı. Ama sanırım daha yeteri kadar iyi kullanamıyorum... Anılar gibi
hassas konularda hata yapmayı göze alamam. O rahip ile deneylere devam etmek
istemiştim ama artık tutarlı olarak konuşamıyordu... Eh, anıları baştan yazmak
sadece kendimi son birkaç yıl ile sınırlandırırsam işe yarıyor. Sanırım birinin
anılarını komple silersem ne olacağına dair araştırmalar yapmalıyım.
Belki de E-Rantel’de ölüme mahkum edilmiş kişilerden birkaç kişi
seçip onları denek olarak kullanmalıyım...
Bunu aklına yazarak büyüyü bitirdi Ainz.
“Nasılsın Zenberu? İyi hissediyor musun?”
“Eh? İyiyim ama garip hissediyorum...”
Ainz güldü.
“Anılarına zar zor bakabildim. Garip hissetmen tuhaf, çünkü hiçbir
değişiklik yapmadım. Büyük ihtimalle psikolojiktir. Yakında geçer.”
Zenberu zoraki bir şekilde kafasını salladı. Ainz oralı olmadı ve
dikkatini haritaya yönlendirdi.
Zenberu'nun anılarına bakmış olsa bile çok iyi anlayamıyordu.
Öne çıkan bir şey görememişti ve sadece karışık dağ manzarasından
yerini nasıl teyit edecekti? Buna ek olarak, yaratıklardan saklandığı anılar,
diğer anılarına göre daha açıktı.
İşin aslı, yarın manası yenilendikten sonra bile bu kadar büyü
gücünü harcamaya değecek bir bilgi edinemeyecekti.
“O zaman, plana sadık kalmaya devam edeceğiz ve Zenberu bizi
kuzeye götürecek. Anılarında işe yarar bir şey göremedim zaten.”
Daha iyi bir planı da yoktu zaten.
Süvarilerini ayırmak sadece ilerideki yaratıkları
öldürebilmelerini sağlardı.
“Çekilebilirsiniz. Herkes dinlensin... Eh, Zenberu dışında
kimsenin dinlenmeye ihtiyacı da yok gibi gerçi. O zaman, kendinizi yarın için
hazırlayın.”
***
