Overlord
Cüce Topraklarının Peşinde -3
Efendisinin odasına dönmesini izlerken, Aura, yanında oturan
Shalltear’a döndü.
“Ainz-sama’nın odasının sağında ve solunda odalar var. Hangisini
istersin?”
Aura’nın uyumadan idare edebilmesini sağlayan bir büyülü eşyası
vardı, ve Shalltear ise bir namevt idi. İşin doğrusu, ikisinin de bir odaya
ihtiyacı yoktu. Ancak onlar için tedarik edilmiş odaları kullanmamak kabaca
olurdu ve Ainz’den uzaklaşırlarsa güvenlik açısından sıkıntı çıkabilirdi.
“Hm~ eh, iki taraf da bana uyar. Ya sen?”
“Eh, sanırım haklısın... Ee, ne yapacaksın?”
Aura, kafa karıştırıcı cevabından sonra Shalltear’a baktı.
Shalltear’ın bloknotuna bir şeyler yazdığını o zaman fark etmişti.
“Hm, Ainz-sama bunu demişti, tamam. Tabii ki not alıyorum.
Ainz-sama’nın sözlerini unutmak istemiyorum.”
“Hmmmm~ çok çalışıyorsun cidden. Bi’ bakayım.”
Aura bakmak için durdu ve bloknotun sıkışık karalamalarla kaplı
olduğunu gördü. Harfler ve kelimeler arasındaki boşluk yok denecek kadar
kısaydı.
Kısa bir bakıştan sonra Shalltear’ın, efendisinin sözlerini
harfiyen yazdığını ve nasıl hareketler yaptığını not aldığını gördü.
Bu... Nasıl söylesem ki? Elbette Ainz-sama’nın sözlerini gelecek
nesillere aktarmak için not almak epey önemli, ama Shalltear’ın amacının bu
olduğundan şüpheliyim...
Shalltear efendisinin bilgeliğinin kilit noktalarını not almalı ve
onlardan bir şeyler öğrenmeliydi. Ancak şu anki durum onu rahatsız etmeye
başlamıştı.
“Ah, şey, bilirsin ya. Not almak iyi bir fikir tabii, ama her şeyi
de yazmamalısın değil mi?”
Shalltear afallamış bir ifadeyle ona baktı.
“Anladın mı? Not alarak iyi bir iş çıkarttığını sanabilirsin.
Ancak yapman gereken şey önemli şeyleri yazmak ve onlara, benzer durumlarda
nasıl davranacağını öğrenmek için çalışmalısın. Böyle not almak cidden sorun
olmuyor mu?”
“Bence iyi görünüyor...”
“Eh, o zaman harika. Aklında bulunsun, odana gittikten sonra
onların üstünden tekrar geçmelisin. Ainz-sama’nın aklında ne olduğunu düşünmeye
çalış ve kendini onun yerine koyarak o durumlarda ne yapardın onu hayal etmeye
çalış.”
“Oh, cidden mi?”
“Evet, cidden.”
Bunu dedikten sonra Aura birden neden Shalltear’a böyle şeyler
söylediğini merak etti. Ardından bir sebepten ötürü, ona rehberlik etmenin
oldukça doğal olduğunu düşündü.
Haa... Neden bilmiyorum ama işe yaramaz bir abla gibi hissediyorum
kendimi... Biraz saygısızca olabilir, ama acaba Bukubukuchagama-sama da aynı
şekilde hissetmiş midir?
***
Parlak, yeni bir günle harekete geçmek için
hazırlandılar. Ancak bu hazırlık, büyüyle yaratılmış kuleden dümdüz çıkıp sıra
halinde yürümekten fazlası değildi. Ainz, Momon ile yolculuk ettiği zamanlara
göre bunun daha az eğlenceli olduğunu düşündü.
Ardından aramalarına devam ettiler, ancak şafaktan alaca karanlığa
kadar hiçbir şey bulamadılar.
Güneş dağların ardında batarken, Ainz gözlerini kıstı.
Büyülü hayvanların sırtlarında 100 kilometreden fazla yol kat
etmişlerdi... Bir başka deyişle, Ainz’in cüce şehrine dair olan tahmini
mesafeyi aşmışlardı. Ancak hâlâ hiçbir şey bulamamışlardı. Başka bir deyişle,
oldukça zamanlarını yiyecek olan kırsal bölgeleri taramaya başlamaları
gerekiyordu.
Ainz tekrardan bir dinlenme yeri yaratmak için büyüsünü kullandı
ve ardından ertesi gün, yani üçüncü gün geldi çattı.
Birden, Zenberu garip bir ses ile bağırdı.
“Burası! Burayı hatırladım!”
Görünürde artık hiç ağaç yoktu, sadece taş ve kayalardan oluşan
bir alandalardı. Zenberu’nun sesi olağanüstü bir gürültü ile her yerde
yankılanmıştı.
“Majesteleri! Çok yakın olmalıyız!”
“Öyle mi! O zaman, herkes dikkatli bir şekilde ilerlesin!”
Ainz emirlerine uyan grup safları sıklaştırdı.
“O zaman bu işi sana bırakıyorum, Zenberu.”
“Bana güvenebilirsiniz!”
Grup, Zenberu'nun önderliğinde ilerledi.
En nihayetinde, dağda bir yarığa benzeyen bir mağara gördüler.
Ainz, Zenberu’nun anılarında buna benzer bir şey görmüştü ancak
daha büyük olması gerektiğini hissediyordu. Yine de, Zenberu’nun keyifli
tepkilerine bakarlarsa burası büyük ihtimalle doğru yerdi.
Anılar, Zenberu’ya aitti, bu yüzden kertenkeleadam perspektifinden
bakma, Ainz’in küçük parçalara bakmasından çok daha güvenilirdi.
Ainz, kırışmış cübbesini düzleştirdi ve Aura’ya işaret etti.
Daha önceden planladıkları gibi, Aura büyülü hayvanını yarığa
doğru sürdü.
“Cücelerin Krallığı! Güneydeki Ainz Ooal Gown’un Büyü Krallığı’nın
kralı Ainz Ooal Gown sizi ziyarete geldi! Onu karşılamak için kimseyi
göndermeyecek misiniz?!”
Aura’nın sesi yarık boyunca yankılandı.
Ancak bir cevap yoktu.
Aura, “Şimdi ne yapayım?” diyen bir ifadeyle Ainz’e baktı.
Ainz bir daha seslenmesini söyledi.
Ve Aura da aynı şekilde tekrar bağırdı.
Ancak hala bir cevap yoktu. Bir süre bekledikten sonra bile
kimsenin geldiğine dair bir iz yoktu.
Zenberu'nun dediğine göre, istenmeyen ziyaretçileri engellemek
için girişe korumalar bırakıyorlardı. Eğer durum buysa birileri Aura'nın sesini
duymuş olmalıydı.
Kara elf olduğu için çekiniyorlar mıydı yoksa?
Ainz çok geçmeden Zenberu'yu çağırdı.
“Sıra sende. Sen de biraz bağır. Neler olduğuna bakalım.”
Ainz, Zenberu’ya birkaç güçlendirici büyü yaptı. Bu onun
güvenliğini tamamen garanti altına almasa da bu büyüler olmadan gitmesine
kıyasla tehlike şansını oldukça düşürüyordu.
Zenberu mağaranın yakınına gitti ve bağırdı. Ancak hala cevap
gelmiyordu.
“Hanzolar.”
“Kendimizi efendimize takdime diyoruz.”
Ninjalar, Shalltear'ın gölgesinden çıkageldi. Hanzo liderinin
arkasında başka Hanzolar da bulunuyordu.
“İçeriye sızın ve durumu bildirin. Fark edilmeyin.”
“Emredersiniz. Ne kadar ileriyi inceleyeceğimizi sorabilir miyim?
Cüce şehri, maden tünellerinin arasında gizleniyor derler. Bu tünel ağını
tamamen incelemek uzun sürebilir.”
“Üstünkörü bir arama yapın. Merkez bölgeye ve şehrin yönetimsel
bölgelerine yoğunlaşın. Tünellerin içini sonra araştırabilirsiniz.”
“Anlaşıldı.”
Hanzolar, liderlerini takip ederek hızlı bir şekilde uzaklaştı.
Koşma tarzları, yani arkalarında seraplar bırakmaları sadece yüksek seviye
ninja tipi canavarlara özel bir hareketti.
Ainz, Zenberu’ya grubun merkezine gitmesini söyledi. Orada güvende
olacaktı. Cüceler ile antlaşma yaparken faydası dokunabilirdi.
“Shalltear, güvenliği elden bırakmayın.”
“Anlaşıldı!”
Bir yetenek kullanan Shalltear anında tamamen kuşanmıştı. Etrafını
dikkatli bir şekilde gözetlemeye koyuldu. Tek bir ayrıntıyı bile kaçırmıyordu.
Şu anda, Nazarick'in en güçlü Muhafız’ı savaşa hazır olduğuna
göre, hiçbir düşman, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, onu tek bir kombo ile
öldüremezdi. Ancak oyuncularla savaşırken tecrübe oldukça önemli bir şeydi ve
bu görevi tecrübesiz Shalltear’a vermek oldukça tehlikeliydi.
Bir başka deyişle, tecrübesi olan Ainz’in onun bir rol modeli
olarak harekete geçmesi gerekebilirdi.
Ainz de dikkatli bir şekilde etrafına bakındı. Kısa süre sonra
Hanzolar geri döndü. Beklediğinden daha uzun sürmüştü, büyük ihtimalle uzun bir
yol kat etmişlerdi.
Hanzolar sıraya dizildi ve diz çöktüler. Doğal olarak da liderleri
konuştu.
“Ainz-sama, cücelerin yaşıyor olabileceği bir bölge keşfettik.
Araştırdık fakat herhangi bir yaşam belirtisi bulamadık.”
“Ne olmuş?”
“Çok dikkatli incelemedik fakat cesetlere ya da evlerde yaşanmış
olabileceğine dair hiçbir ize rastlamadık. Hiçbir savaş izi de yoktu.”
“Görünüşe göre cüceler kendi rızalarıyla şehri bir sebepten ötürü
terk etmişler.”
Aynı şekilde şaşırmış olan Zenberu'ya baktı. Onu çok kısa zamandır
tanıyor olmasına rağmen ona dair birkaç bilgi edinebilmişti ve şaşkınlık hiç de
rol gibi durmuyordu.
“Pekala o zaman. Bizi bu yaşam alanına götürün.”
“Emredersiniz!”
Ainz, Hanzoların arkasından ilerledi. Burası bilinmeyen bir
gölgeydi ve dikkatsiz olamazdı. Shalltear, Aura ve Zenberu da yüksek seviyeli
namevtler ve büyülü yaratıklar tarafından eşlik ediliyordu.
Dışarıda kalan tek şeyler düşük seviyeli Vampir Gelinleri ve
mamuta benzeyen büyülü hayvanlardı.
Bu, bir tuzak kurmak için yapılmıştı. Onları düşman olarak gören
her varlık, savaş güçlerini azaltmak için, yenebileceklerinden emin oldukları
kısımları ayırarak indirmeye çalışacaktı. Buna ek olarak, erzak bölümlerine
saldırıp hedeflerine dair faydalı bir şey öğrenmeye çalışmak oldukça basit bir
taktikti.
O yüzden onları orada yalnız bırakmamıştı. Aynı zamanda oraya
gizli olarak bir Hanzo yerleştirmişti.
O Hanzo, onları kurtarmak için orada değildi.
Bundan ziyade, düşmanı gözlemlemek ve saldırganlara karşı bilgi
edinmek için oradaydı. Bundan sonra geri çekilme noktalarını, hatta daha iyisi,
ana üslerini öğrenmek de işin tuzu biberi olurdu.
Yolculukları boyunca Nazarick’e dönmemelerinin sebebi de karşı
tarafın, [Geçit] kullanarak istedikleri zaman kuvvetlerini
yenileyebileceklerini öğrenmemelerini sağlamaktı. Böylece karşı taraf, Ainz ve
beraberindekilerin zamanla yorulacağını düşünecekti.
Eh, düşman ortaya çıksa bile Vampir Gelinleri güvende olsa iyi
olurdu.
Ainz, Vampir Gelinlerinin ölmesini istemiyordu. Ancak düşmanı
hakkında bilgi edinmek için de tekrar doğabilen yaratıkları feda etmekten
çekinmezdi.
Bu çok mu acımasızca olur, diye düşündü Ainz mağaraya
girerken.
