Overlord
Cüce Topraklarının Peşinde -5
Ainz büyülü bir sensör oluşturdu ve binaya
yolladı.
Beklediği gibi, saklanan hiçbir şeyin izine
rastlamamıştı, o yüzden daha da derinlere indi.
Bu bina ne için kullanılıyormuş ki? Bir tezgah
ve... Bunlar dolap mı? Bir hamama benziyor ama cinsiyet ayrımı yok... Bu sadece
cücelere özel bir bina mı?
Ainz birkaç odanın içini incelerken tıpkı az
önce geçtikleri gibi tüneller buldu.
Bu bina bir kontrol noktası, ya da bir üs falan
olabilir mi? Belki de bu tünelin derinliklerinden gelen düşmanları durdurmak
içindir. Yani tünel başka bir yere mi bağlanıyor?
Binanın içini hızlıca aradıktan sonra düşmandan
hiç iz bulamamıştı. Binanın içinin durumunu hızlıca açıkladı ve ayak izlerinin
o tünelde bitip bitmediğini onaylaması için Aura'yı içeri yolladı.
Ardından Ainz, Shalltear ve Zenberu da takip
etti. Büyü yaratıkları ve namevtleri, hanzoların dönme ihtimaline karşı
dışarıda bıraktı.
Aura’nın arkasından yürürlerken Ainz,
Zenberu’ya fısıldadı: “Bu bina hakkında ne biliyorsun?”
“Üzgünüm Majesteleri, ancak çok bir şey
bilmiyorum. Tek bildiğim bu devasa binanın yönetimse işler için kullanıldığı.
Ayrıca gördüğümüz diğer büyük binalar da genelde han ya da demirci gibi yerler
oluyor. Cüce şefleri bile -hayır, baştaki kişiler bile- büyük binalarda
yaşamazlardı. Sebebini bilmiyorum ama,” diye bitirdi konuşmasını Zenberu.
Ardından Aura tünelin girişinde durdu.
“Ayak izleri buradan geliyor. İlerleyelim mi?”
Ainz bir anlığına Aura’nın sorusuyla şaşırsa da
kısa süre sonra bu şaşkınlığı geçti.
“Hayır, gitmeyelim. Şehirde incelememiz gereken
başka yerler de var. Bu mekanı iyice araştıracağız. Ayrıca yanımızda Hanzolar
da olsa iyi olur.”
Hanzoların hala geri dönmediği düşünülünce,
tünellerin oldukça geniş olduğunu söylemek yanlış olmazdı.
Dışarı çıktıktan sonra Ainz [Mesaj] büyüsünü yaptı ve Hanzo
lideriyle konuştu.
“Durum nedir, Hanzolar? Bir şey bulabildiniz mi?”
『Bu kadar uzun sürdüğü için özür diliyoruz.
Ancak uzun sürmüş olsa da sonunda birinin varlığına dair bir iz bulabildik.』
“Ne? Cidden mi? Cücelerin kaybolmasına dair bir iz bulabildiniz
mi?”
『Tam bir kanıt sayılmaz ama tünelin
derinliklerinden bir şey... Bir ses geliyor. 』
“Doğal bir ses değil sanırım?”
『Evet, değil! Birisini bir cevher damarını
kazıyormuş gibi sanki. Ne yapmalıyız? İlerleyip araştırmaya devam mı edelim?』
“Hayır, unutun onu. Onu yapmadan önce bizi de oraya götürün. Şu
anki konumumuz...”
Düşününce, bir mesaj yoluyla tam tarif edemeyeceğini anladı.
“Sinyal vermek için bir meşale yakacağız.”
『Anlaşıldı!』
[Mesaj]’ı bitirdikten sonra Ainz bir meşale çıkarttı. Bu kendi
kendine yanan bir meşaleydi. Meşaleyi, yakınlarda bekleyen bir namevte uzattı.
Namevt, meşaleyi sağa sola sallayarak nerede olduğunu bilmediği Hanzolara
sinyal verdi.
Elbette bu normal bir meşale değildi. Dükkanlarda satılan, slime
benzeri yaratıklara temas ettiğinde iki kat hasar veren özel bir eserdi.
Meşaleyi israf etmiş gibiydi, ancak Ainz'in yanında hiç normal
meşale yoktu.
Meşale tam korlaşıyordu ki Hanzolar sonunda Ainz’in bulunduğu yere
vardılar.
“Geciktiğimiz için özür dilerim efendim.”
“Formaliteleri geçin, vakit nakittir. Bizi hemen oraya götürün.”
“Anlaşıldı!”
Ainz, koşan ninjaların ardından gitmek için bir büyülü hayvana
bindi.
Nihayetinde tıpkı az önceki gibi bir binaya denk geldiler.
Hanzolar burada durdu, hedefleri büyük ihtimalle burasıydı.
Hayvanından indikten sonra Ainz, Hanzoların açıklamasını dinledi.
“Binanın içinde gizli bir tünel var. Bahsettiğimiz varlık da o
tünelin içinde.”
“Ainz-sama, burada da yeni ayak izleri var. Ama tünelden
çıkmıyorlar, sadece içeri giriyorlar. İzleri bırakan kişi bot giyiyormuş ve
ayakların boyutuna bakarsam, boyu da yaklaşık Shalltear'ınkiyle aynı olmalı.
Ayrıca sadece bir kişi.”
Ainz, binanın önünde yere bakmakta olan Aura’ya kafa salladı
“Haydi bu kişiyle dostane bir diyalog kurmaya çalışalım.
Saldırırsa bile sadece kendinizi savunmaya izniniz var. Hiçbir şart altında ilk
hamleyi iz yapmayacağız. Anladınız mı? Karşı tarafın alarma geçmemesi için
konuşan kişi Aura olacak ve sonra...”
Ainz yüzüne dokundu.
Namevtlerden uzak duran tek ırk insanlar mıydı? Yoksa tüm dünyaca
yaygın bir şey miydi bu?
Her durumda, astları hala bir namevt ordusunun başında duruyordu.
Durum böyle olunca da kimliğini gizlemeden, yüzünü açığa çıkararak daha iyi bir
izlenim verebilirdi.
“Pekala Hanzolar. Bizi sesi duyduğunuz yere götürün.”
Hanzolar onları binaya ve ardından tünele doğru yönlendirdi.
Tavan oldukça düşük bir seviyedeydi, yani cüceler tarafından
yapılmış olmalıydı. YGGDRASIL’deki cüceler evrensel olarak kısaydı.
Eğer bu tüneli onlar kazdıysa büyük ihtimalle bu boylarda
olmalılardı.
Aura’nın kulakları, tünele girerken titreşti. Bu da Hanzoların
raporunu doğruluyordu.
Ainz dinlemeye çalıştı ancak Aura’nın duyduğu sesi duyamıyordu.
“Burası mı? Yakın mıyız?”
“Söylemesi zor. Yankılar yüzünden tam mesafeden emin olamıyorum.”
“Umu. Eğer düz bir çizgi olsaydı bir arcane gözü karşı tarafın
kimliğini açığa çıkarabilirdi...”
Aura’nın keskin duyuları dışındaki biri -ırk ya da meslek
sınıfları hariç- kimse aradaki mesafe yüzünden bir şey duyamazdı. Ancak
yaklaştıkça, karşı taraf onların bu uzun alayının hareketlerinin farkına
varabilirdi.
Eğer birisi, kendilerine bir grubun yaklaştığını duyarsa
yapacakları ilk iş içgüdüsel olarak, güvenlikleri için kaçmak olurdu. Elbette
yanlarında Aura olduğu için kaçamazlardı fakat karşı tarafın [Işınlanma] gücü
ya da toprak ile bir olmalarını sağlayacak bir yeteneği varsa onu
ekebilirlerdi.
Alabilecekleri en bilgece karar Aura ve Hanzoları göndermek ya da
görünmez olabileceği için bizzat Ainz’i göndermek olurdu.
“O zaman, bu noktadan sonra gizlenme yeteneği olanları
göndereceğiz. Aura ve Hanzolar, ilk siz gideceksiniz. Ben de takip edeceğim.
Shalltear, sen burada bekle.”
“Eğer emriniz buysa...”
“Hayır, burada beklemek kötü bir fikir mi olur ki?”
Ainz tavana baktı. Sağlam bir kayaya benziyordu fakat böyle
şeylerde kesinlik diye bir şey olmazdı.
“Gayet makul. Az önceki binaya dönün ve bizim dönüşümüzü bekleyin.
Hayır, öyle yaparsak Hanzolar da... Aura, sence ayak izleri sesin kaynağına
doğru mu gidiyordu?”
“Evet, oraya gidiyorlar. Bu ayak izlerini bırakan kişi büyük ihtimalle
sesin kaynağındaki kişi.”
“Anladım. O zaman, beni oraya yönlendirebilir misin?”
Aura kafasını salladı.
“O zaman, ilk önce ikimiz gideceğiz. Aura ve benim dışımdaki
herkes tünelin girişinden binaya gidebilir. Eğer uygunsuz bir olay olursa,
özellikle de bizim seviyemizdeki güçlü kişiler ortaya çıkarsa hemen geri
çekilin. Öyle bir şey olursa kaçacağız, o yüzden endişelenmeyin. [Geçit]’lerin
yeri Aura’nın ormandaki yapısı olacak.”
“Anlaşıldı! Ancak ikiniz tek başınıza iyi olacak mısınız?”
“Emin değilim. Eh, iyi düşünelim iyi olsun.”
Eğer olumsuzluklara odaklanırsa eline hiçbir şey geçmezdi. Tek
yapabileceği, kendi güvenliği için bunu yaptığını kabullenmekti. Bu Ainz’in
yakın zamanda öğrendiği bir şeydi.
Shalltear, onun fikrini değiştirecek başka bir şey söylemedi. Daha
doğrusu, Ainz’in emirleri, itiraza yer bırakmıyordu bu yüzden tek yapabileceği
itaat etmekti.
Ainz, Aura ile yola koyuldu. Hala biraz mesafe olduğu için büyü
kullanmamıştı.
İkisi bir süre sessizce yürüdüler, ardından ses Ainz’in
kulaklarına da geldi.
“Görünüşe göre bunu kim yapıyorsa elinden geldiğince sesi
azaltmaya çalışıyor.”
Ainz’in bu konunun neden açıldığına dair hiçbir fikri yoktu fakat
eğer bunu diyen kişi Aura ise büyük ihtimalle doğru olmalıydı.
“Karşı tarafın da yüksek alarm seviyesinde olduğunu varsayabilir
miyiz?”
“Onu yakalayarak başlayalım mı?”
“Sadece kaçmaya çalışırlarsa. Sonuçta, ilk kontağımıza şiddet ile
yaklaşırsak ileride onlarla dostane ilişkiler kurmamız oldukça zorlaşabilir.
“Anladım. O zaman önden ben gidip normal bir şekilde konuşayım.”
“Tamamdır. O zaman kendimi görünmez yapacağım. Görünmezken de
güvenlik için senin arkandan yürüyeceğim Aura. Eğer karşı taraf kaçmaya
çalışırsa da yakalamak dışında başka çaremiz kalmaz.”
2
Kısa bir tartışmadan sonra ikisi kendisini hazırladı ve sesin
kaynağına doğru ilerlediler.
Tünelin derinliklerinde şekli cüceye benzeyen bir canlı
bulunuyordu. Bu zifiri karanlık dünyada, tek görebildikleri özenle tünelin
duvarlarını kazmasıyla kazan bir siluetti.
Aralarında biraz mesafe vardı o yüzden tam emin olamıyorlardı
ancak boyu 140 santimetre civarlarındaydı. Vücudu bir bira varili şeklindeydi
ve bacakları da çok uzun değildi. İşin aslı, bacaklarının kısa olduğu açık bir
şekilde belliydi.
Kahverengi renkli bir pelerin giyiyordu ve etrafa saçılmış eşyalar
da ona ait olmalıydı. Bu eşyalar arasında yanmamış bir fener ve bir su şişesi
vardı.
Bir madenci böyle gayri mesken bir şehirde tek başına ne yapıyor?
Bu çok garip. Soralım ve şu gizemi çözelim.
Aura yavaşça madenciye doğru ilerledi.
Ainz ise bir şey yapmadı.
[Mutlak Bilinmezlik] büyüsü kişinin seslerini yok ederdi ve yüksek
seviye hırsız sınıfı mesleği olmayan kişiler için fark edilmeyi oldukça güç
kılardı. Aura’nın seviyesindeki biri bile onu fark etmekte oldukça zorlanırdı.
Ainz, Aura’nın hislerinde belli belirsiz anlaşılabiliyordu.
Madenciye yeteri kadar yaklaştığında Aura ona seslendi.
“Heya. N’apıyorsun?”
