Overlord
Ayaz Ejder Lordu- 3
Bu YGGDRASIL’de gerçekleşen bir şeydi ancak Ainz, bir gölü geçerken birden
aşağısında yüzen devasa yılanımsı canavarları gördüğü zamanı hatırlamaktan
kendini alamıyordu. Hoş bir anı değildi fakat bu tecrübe, beşinci katı
yaratırken oldukça işe yaramıştı.
Kumandana veda ettikten sonra dördü birden, harekete
geçti. Shalltear ile Aura aşağıya bakıyordu. Endişeleri boşa çıkmıştı ve hiçbir
şey göremeden diğer tarafa ulaştılar.
Ayakları tekrar sert zemine bastığında rahatlayarak nefes
geçirdi. Elbette bunu başkalarından sır olarak saklamalıydı.
Ainz etrafına bakındı.
Burada sadece dört tane düşman cesedi vardı, yani bu da
demekti ki Ölüm Şövalyeleri burada yenilmişti.
“Shalltear,
şu anda sana söylemek istediğim birkaç şey var.”
Shalltear’ı çağıran Ainz, Aura’ya baktı ve onun yeri incelediğini gördü.
Belki de Aura’yı da çağırması iyi olurdu. Böyle
düşünmüş olmasına rağmen bu sefer önderliği Shalltear’a vermek istiyordu. Daha sonradan
Aura’ya özet
geçerdi.
“Bir
dakika durun, Ainz-sama!”
Shalltear bir defter çıkarttı ve hızlıca açtı.
“Tamam,
şimdi devam edebilirsiniz.”
“Oh.
Umu. Bir defter demek... Çok dikkatlisin. Ahem! Şey, tehlikeli bir yere girmek
üzereyiz. Neden tehlikeli olduğuna gelirsek, çünkü orada benim Ölüm
Şövalyelerimi yenebilmiş bir varlık var. Elbette seni, Ölüm Şövalyelerim ile
karşılaştırmak biraz hakaret gibi ama..”
“Sorun
değil, Ainz-sama. Yarattığınız Ölüm Şövalyelerini yenebilecek her türlü varlığa
karşı tam gücümü kullanacağım.”
“Hayır,
tüm gücünü kullanmamalısın.”
“Ha,
o neden ki? Eğer düşman güçlüyse benim de tüm gücümle saldırmam gerekmez mi?
Böyle bir soruyu sorduğum için affedin beni Ainz-sama!”
“Hiç
de bile. Sorun oldukça mantıklı.”
Ainz ellerini sırtına götürdü ve ona bilinmeyen bir
düşmanla nasıl başa çıkılacağını anlattı.
“Bu
yüzden de karşı tarafın bizim nasıl davranacağımızı beklediğine dikkat
etmelisin. Düşmanın en çok istediği şey bilgidir. Bir başka deyişle bizim dövüş
kapasitelerimiz. Gözden çıkarılabilecek bir pusu ekibi kurup dövüş gücümüzü
öğrenmek isteyebilirler. Yani başka bir deyişle yeteneklerimizden emin
olacaklar ve kazanabileceklerini hissettikleri zamanda da, kaçamayacağımız ve
kaybedeceğimiz bir anda saldıracaklardır.”
“Böyle
yapacaklarını düşününce...”
“Elbette düşmanın bu kadar ileri gidip gitmeyeceğini
bilmiyoruz.”
“Ah...
Ainz-sama...”
Aura endişeli bir şekilde seslenmişti ki bu onun için
oldukça nadirdi. Normal şartlar altında Shalltear’a anlattığı şeyi kesip Aura’yı dinlerdi.
Ancak şu an iyi olduğu bir konuda uzun uzadıya konuştuğu
için iyi bir havasındaydı.
Bundan dolayı da Ainz, Aura’ya döndü ve işaret parmağını
ağzına koyarak susmasını işaret etti.
“Ah,
peki!”
Aura anlamıştı. Ainz şu anda iyi bir ders veriyordu, o
yüzden susmasını istemişti. Aura da Ainz'in ne demek istediğini anlamıştı.
“Dediğim
gibi, Shalltear. Ben de güçlü bir düşmanla savaşacak olsam böyle yapardım.
Hayır, dostlarım da aynısını yapardı.”
“Yüce
Varlıklarlar da mı öyle yapardı? Ancak bu düşmanı Yüce Varlıklar ile kıyaslamak
biraz...”
“Gerçekten
mi? Düşmanın benim yapabildiğim her şeyi yapabildiğini varsaymalısınız. Sadece
bir apta kendini çok özel sanar. Her daim dikkatli kalın. Her şekilde, düşmanın
tüm dövüş gücümüzü görmesini istemiyorum.”
Hanzoları yakında tutmak da aynı zamanda düşmanın
kumpaslarını bozmak içindi.
“Bu
yüzden, Shalltear, benimle Cüce Başkenti’ne yolculuk ederken sana birkaç kısıtlama getireceğim.
Düşmanın ana üssüne varmadan.”
“Evet!
Nasıl kısıtlamalar peki?”
“Umu.
Büyü ile ilgili... 10. Seviyeye kadar büyüleri kullanmana izin veriyorum ancak
çok fazla farklı büyü kullanma. Kendini en fazla bir ya da iki ile sınırla.”
“Anladım,
böylece düşman kendinden çok emin olacak ve biz de bir karşı saldırı ile onları
yeneceğiz. Bu durumda... Neden beni 5. Seviye ya da daha düşük seviyelerle
sınırlandırmadınız?”
“Hayır,
düşman böyle bir yemi yutmaz. Düşman bizim tam gücümüzü ölçtüğünü düşündüğü
anda bize saldırıya geçecek ve biz de tam o anda düşmana ölümcül darbeyi
vuracağız. Benim durumumda, eğer düşman bana sadece 5. Seviye ve altındaki
büyülerle saldırsaydı hemen yeteneklerini gizli tutmak istediği sonucuna
varırdım.”
“Öyle
bir durumda, öyle bir düşmana karşı ne yapardınız?”
“Onlar
hakkında nasıl bilgi edineceğimi düşünürdüm. Örnek olarak, elden çıkarılabilir
bir üssü terk ederdim. Ardından yavaşça bilgi toplardım. Düşman bir üs ele geçirdiğinde de onu
ellerinde tutmak isteyecektir. Bu tavır da düşmanın hareketlerini kısıtlayacak
ve gerçekte ne olduklarını açığa çıkaracaktır.”
“Bu
kadar dikkatli olmaya gerek var mı?”
Oyunda olsaydı bir kaybı telafi edebilirdi. Ancak bu
dünyada bir daha asla geri gelmeme ihtimalleri vardı. Bu özellikle de oyuncu
ölümleri hakkındaki araştırmasını bitirmemiş olan Ainz için doğruydu.
“Bu
şeyler, o şartlara karşı göstereceğin hareketler. Shalltear, düşünmen lazım,
anladın mı?”
Her durumda, konu buna geliyordu. Ainz, Aura’ya döndü.
“Ee,
Aura, ne oldu?”
“Hayır,
bir şey yok.”
Aura’nın
gözleri parlıyordu.
Konunun ne olduğunu anlamamıştı ama belki de Shalltear’a anlattığı
taktiklerden etkilenmiş olabilirdi.
Hm~ En basitler de
olsa belki de Aura’ya da
biraz tavsiye vermeliyim. Şu PvP taktikleri kitabını ödünç mü versem? Ama o da
beni NPClerden üstün kılan tek şey... Ne yapsam ki? Ayrıca, bilgiyi öyle har
vurup harman savurmak da iyi olmaz. Daha önce biri bana öyle söylemişti.
Tam Ainz düşüncelere dalmıştı ki Gondo konuştu.
“Ah,
strateji tartışırken sizi böldüğüm için özür dilerim ancak hareket etsek iyi
olmaz mı sizce de? Eğer patika ökerse başka bir yol bulmak zorunda kalırız.”
“Doğru...
Büyülü hayvanlarla ilerleyelim mi?”
“Öyle
yapmamak daha iyi olabilir. Yoldayken küçük patikalarla karşılaşabiliriz ve
eğer binek sırtında olursak onları orada bırakmamız gerekir.”
Ruh Yiyen gibi, binek olarak kullanabilen bir namevt
kullanmayı düşünmüştü. Problem olursa hemen bir tane daha yaratabilirdi. Ancak
Gondo’nun
tavsiyelerinde uymak şu anda daha mantıklı olurdu.
“Anlıyorum.
Gidelim o zaman.”
***
