Overlord
Bir Başka Savaş - 1
E-Rantel’de konuşlanmış askerlerin yaygaralarını geride
bırakan Birinci Prens Barbro Andrean Ield Ryle Vaiself’in morali, kuzeye doğru
ilerlerken oldukça bozuktu.
“Siktir. Hep o Marki Raeven yüzünden…”
Barbro ağzından çıkan küfre engel olamadı.
Şeytani kargaşa sırasında kardeşi, Marki Raeven’dan asker
ödünç almıştı ve o askerlerle başkentin sokaklarında devriye gezerek ön cepheye
gitmekten kaçınmadığını göstermiş ve halk arasında nüfuzunu artırmıştı. Bu
soylular arasında da etkili olmuştu ve Birinci Prens Barbro’yu destekleyen
birçok soylu taraf değiştirmişti. Marki Raeven burada kozlarını iyi kullanmış
olsa da soylular zaten ikinci prensi sıradaki kral olarak görmeye başlamıştı
bile.
Şeytani kargaşa sırasında hiçbir şey yapmamak çok büyük bir
hata olmuştu.
Barbro’nun sarayda kalmasının ve ön cephelere gitmemesinin
sebebi o sıralarda kullanacak piyonu olmamasından kaynaklıydı. Doğru olan şey
buydu. Tek başına ön cephelere gitmek bir fark yaratmazdı ve büyük ihtimalle
cephedekiler için bir yük olurdu. Dahası, sarayın saldırıya uğrama ihtimali de
vardı.
Eğer Marki Raeven’ın sağladığı askerler olmasaydı kardeşi de
sokaklarda devriye gezecek adamı bulamazdı.
Barbro kararının doğru olduğuna inanıyordu. Ancak bazı
aptallar gözlerinin önünde olan bir gerçeği bile göremiyordu.
En nihayetinde her şey Marki Raeven’ın planladığı gibi
gitmişti.
“Herifler cidden bu olayların arkasındaki şeyi idrak
edemiyor mu? Ayrıca tek yaptığı şehirde dolaşmaktı. İblislere karşı olan
savaşların hiçbirine katılmadılar bile!”
Eğer kardeşi savaş alanına çıkmış olsaydı büyük ihtimalle
halk onun acınası tarafını görürdü. Böyle düşündüğünde Marki Raeven’ın ne kadar
zeki bir adam olduğu tekrar anladı.
Ayrıca Barbro’nun moralinin bu kadar bozuk olmasının bir
başka sebebi daha vardı.
Bu sebep, kuytu bir köy olan Carne Köyü’ne zorla gönderilmiş
olmasıydı.
Taht savaşı daha sonraya ertelenmeliydi.
İmparatorluk ile yapılacak olan savaşta Barbro dünyaya
Krallık’ın Birinci Prens’i olarak kendini göstermeliydi. Krallık’ın sıradaki
kralı olarak ismini duyurmak ve hakkı olan şeyi kardeşinden almak için bu
gerekliydi.
Ancak sıradaki savaşta kritik bir rol üstlenmek yerine onu
kaçıyormuş gibi gösteren, bir sınır köyünde Ainz Ooal Gown hakkında araştırma
görevine atanmıştı. Bu görevden ne kadar şöhret kazanabilirdi ki? Birden
Barbro’nun vücuduna bir soğukluk yayıldı.
Bu, hiçbir başarı sağlayamaması için düzenlenmiş bir kumpas
olabilir miydi?
Babası çoktan tahtı kardeşine vermeyi seçmiş ve bunu
garantilemek ve Barbro’nun durumu düzeltebilmeye şans bulamaması için bu kuytu
köşedeki köyü araştırmaya göndermiş olabilir miydi?
Barbro bunu düşündükçe nefesi de düzensizleşmeye başladı.
Yavaşça içinde ilk oğlunu kenara atıp diğer cesaretsiz çocuğunu tahta çıkartmak
için uğraşan babasına karşı bir nefret baş gösterdi. Öyle bir nefretti ki
görüşü daralmıştı. Barbro’nun yanında at süren süvarilerden biri şans eseri
Barbro’nun durumunu fark etmişti.
“Rahatsız mısınız ekselansları? Sizin için bir rahip
çağırayım mı?”
Etrafta uçuşan böceklerin sesi Barbro’nun midesini kaldırmıştı
fakat kusma dürtüsüne karşı direndi. Birden onu serinleten havadan mı yoksa
kraliyet ailesinin bir üyesi olarak aldığı sert eğitimlerden mi bilinmez, fakat
Barbro kendini toparlamayı başardı.
Duygularını açığa vurmak aptalca olurdu.
“Hayır, endişelenme. Babamın bana verdiği görevi
düşünüyordum. Neyse, sizin adamantit seviye maceracı Momon ile görüşmeniz nasıl
gitti Baron Cheneko?”
“O konuya gelirsek… Lütfen dinleyin ekselansları! Çok
hoşnutsuz bir olaydı! Momon’u göremedim bile, çünkü burada değilmiş.”
“Olur böyle şeyler. Sonuçta o adamantit seviye bir maceracı.
Seni sinirlendiren neydi? Bir görevin falan yoktu, görüşemediysen bir şey olmaz
ki.”
“Hayır, öyle değil. Sinirli olmamın sebebi Momon’un
yoldaşlarından biri olan Nabe’in hareketleri!”
“Nabe mi? Ha şu ‘’Güzel Prenses’’ lakaplı olan mı?”
Barbro daha önceden Başkent’te gördüğü kadının figürünü
hatırladı. Güzelliği bu dünyaya ait değildi. Görünüşü kız kardeşiyle bile
yarışabilirdi. Barbro onu arzulamış olsa da o, babası tarafından
ödüllendirilmiş bir maceracıydı. Ona dokunmak için basit yöntemler işe
yaramazdı.
“O güzel kadın sana ne yaptı peki?”
“Bana saldırdı! Şuna bakın lütfen!”
Baron Cheneko zırhlı eldivenini çıkarttı ve çürük içindeki
elini gösterdi.
“Ne? Adamantit seviye bir maceracı olsa bile soylulara karşı
şiddet uygulamak yasaktır.”
“Nabe adındaki o karı elimden tuttu ve beni dışarı attı.”
Baron’un verdiği detaylar çok azdı, bu yüzden Barbro
dinlerken dikkatini çok veremedi. Nasıl düşünürse düşünsün, sanki Cheneko bir
şeyler saklıyor gibiydi.
“Ekselansları! Lütfen kraliyet otoritenizi kullanarak bana
karşı şiddet uygulayan o aptal kadına adaletini verin!”
Bu olayı kendi lehime
kullanıp o kadına şantaj yaparak istediğimi yaptırabilir miyim ki?
Barbro’nun aklından bunlar geçti. Fakat bunu gerçekleştirmek
için güzel bir plan bulamadı. Büyük ihtimalle bu aptal Baron, bu olayı ona
iyilik borcunun olması için düzenlemişti.
Ne işe yaramaz bir
aptal. Şu anda ona nazik davranıyor olsam da tahta oturduğum anda onu kovacağım.
Barbro düşündükçe daha da sinirlendi. Böylesine aptal bir
baronun bile yönettiği bir bölgesi ve adamları vardı. Buna rağmen Barbro’nun
hiçbir şeyi yoktu. Kullanabileceği tek bir piyonu bile. Bu yüzden de sürekli
başkalarına güvenmek zorunda kalıyordu. Bunun gibi birçok düşünce aklından
geçti, ancak en sonunda bu fikirlerini bastırdı.
Hevesli bir şekilde cevap bekleyen Baron’a doğru dönen
Barbro elini gelişigüzel salladı ve konuştu.
“Ben tahta oturduktan sonra bakarız.”
“Evet!”
Bu aptalla daha fazla muhabbete girmek istemeyen Barbro,
Marki Bowlrobe’un yakınlarda at süren bir astına dönüp konuştu. Bu adam
Marki’nin emrindeki seçkin birliklerde bir subaydı.
“Hey, sormak istediğim bir şey var.”
“Nedir, ekselansları?”
Dürüst olmak gerekirse Barbro’nun sormak istediği bir şey
yoktu. Ancak Baron ile olan konuşmasını da öyle birden bitiremezdi. Hemen
sormak için bir soru bulmalıydı. Ancak Barbro’nun az önce bastırdığı hoşnutsuz
düşünceler birden tekrardan ortaya çıktı.
Barbro’nun Carne Köyü’ne gitmesinin ana sebebi Marki
Bowlorobe tarafından sunulan öneriydi. Eğer durum buysa o zaman…
Marki kardeşimi tahta
çıkartmak için bana ihanet etmiş olabilir mi?
Bu inanılması güç bir düşünceydi.
Marki’nin kızı Barbro’nun eşiydi ve Marki ile aralarındaki
ilişki de oldukça iyiydi. Eğer Barbro tahta oturursa Bowlrobe da Altı Büyük
Aile’nin başına oturacaktı. Eğer Marki aniden kardeşini desteklemeye başladıysa
bu büyük ihtimalle Marki Raeven’a karşı yapılan başka büyük bir kumpas
yüzündendi. Barbro bunun dışında Marki’nin neden böyle bir teklifte bulunduğuna
anlam veremiyordu.
Bu durumda… Bu kuytu
köye diğer soylulara bir şey yapamayacağımı kanıtlamak için mi gönderildim?
“Sizin için yapabileceğim bir şey var mı? Belki de durup
dinlenmeliyiz?”
“Sessiz ol.”
Barbro birden öfkesini tutamamıştı ve karşısındaki şövalyeyi
panik havasına sokmuştu. Her ne kadar Barbro çirkin bir tutum göstermiş olsa da
nefretini tutamamıştı.
Barbro emir verirken dişlerinin arkasından vahşi bir niyet
sezilebiliyordu:
“Size şu anda emrediyorum. Carne Köyü’ndeki görevimizi
tamamladıktan hemen sonra savaş alanına gideceğiz. Carne Köyü’ne varmadan
hazırlıklara başlayın. Görevimiz biter bitmez hiç durmadan yola devam edecek ve
gece çökmeden E-Rantel’e varacağız. Kısa bir molanın ardından, gün doğumundan
önce Katze Ovası’na varacağız.”
Şövalye bu sözlerin ardından hoşnutsuz bir ifadeye büründü.
“Lütfen sözlerimi bağışlayın, fakat ekselanslarının
emirlerini uygulamak zor olabilir. Lütfen iyi bakın. Kuvvetlerimiz Marki’den
gelen üç bin beş yüz ve diğer soylulardan yardım olarak gelen bin beş yüz bin
kişiden oluşuyor. Toplamda beş bin askerimiz var. Bu görevi hızlıca
bitirebilmek için lojistiğe yeteri kadar asker atamadık ve yüklerimizi elli
vagona yaydık.”
“Bunları zaten biliyorum. Problem ne?”
“Beş bin adamımızdan dört bin beş yüzü piyadelerden
oluşuyor. Süvarilerimiz sadece beş yüz kişi.
Carne Köyü’ndeki işimiz bir saatte bitse bile akşama kadar E-Rantel’e
varmamız çok zor olur.”
“Bunu zaten bildiğimi söyledim. Bir kez daha soracağım, bir
problemin mi var? Eğer yoksa emirlerimi aynen yerine getir.”
“Ekselansları… Bazı askerler buna ayak uyduramayabilir.”
“Bir şeyi anlamıyor gibisin. Sınırda bulunan böyle küçük
köylere gitmenin neredeyse hiçbir değeri yoktur. Yapmamız gereken şey
İmparatorluk’u yenmek için Katze Ovası’na gitmektir. Ne düşünüyorsun? Sen
Marki’nin astısın değil mi? Bu durumda sana soruyorum, önümüzdeki savaş cidden
beş bin askeri sağa sola serpebileceğimiz kadar kolay mı olacak? Cidden buna
inanıyor musun?”
Şövalye ağzını sıkıca kapadı.
“Önceliklerimizi karıştırmayın. Ayak uyduramazlar mı dedin?
O zaman bırak gitsinler. Burada toplanmanızın sebebi zaten Katze Ovası’ndaki
savaştı.”
Ve benim itibarımı
yükseltmek.
“Dediğiniz gibi olsun. Anlaşıldı.”
Şövalye kafasını saygıyla eğdi.
“En başında böyle demeliydin. Detayları sana bırakıyorum.”
“Peki! Hemen işe koyulacak ve sonuçları size getireceğim.”
Şövalyenin varlığı ayrıldıktan hemen sonra Barbro’nun
zihninden silinmişti bile.
Babam benden nefret mi
ediyor? Yoksa yaşı yüzünden düşünceleri puslu bir hâle mi geldi? En büyük
oğulun hakkı olmasına rağmen tahtı genç oğula vermek… Bu sadece soyluları
kışkırtır.
Şu anki durum net bir şekilde Barbro’nun aleyhine olsa da
durumu tersine çevirebileceğine inancı tamdı. Bırak bana beş bin asker vermenin pişmanlığını yaşasınlar.
Bu fikirler Barbro’nun zihninde dönüp durdu.
“Baron!”
“Efendim!”
“Elinden gelenin en iyisini yapmanı istiyorum!”
Keskin sesi sanki söylediğinden çok fazla şey iletmek
istermiş gibi çıkmıştı ve her yerde yankılandı.
Sen sadece bekle
Zanack. Başkent’te beni beklerken tırnaklarını yemeye devam et.
Kan bağları olsa da kardeşi tahtı ele geçirmek için yenmesi
gereken bir rakipti. Ayrıca Barbro onu hiçbir zaman tam olarak sevememişti. Her
ne kadar öldürmese bile, eğer Zanack daha fazla bela çıkarırsa Barbro onu
bertaraf etmekten kaçınmazdı.
Kral olduğumda ondan
nasıl faydalanabilirim acaba? Onu öldürtüp aptal soyluların isyan çıkartmak
için kullanacağı bir sembolü yok etmek daha mı iyi olur ki? Yoksa öyle bir şey
israf mı olurdu? Eğer bir kadın olsaydı çok işe yarayabilirdi… Tıpkı kız
kardeşim gibi. Kafası pek çalışmasa da görünüşü gayet iyi. Onu en yüksek teklif
veren kişiye satmak fena olmazdı. Yine de kraliyet kanına sahip olması yüzünden
birkaç sorun çıkabilirdi. En iyisi belki de onu uzak bir krallıkla
evlendirmektir. Belki o, gelecekte gücüm için atacağım temelin bir parçası
olur. En iyisi bekleyip görmek.
Barbro gelecekte inşa etmek istediği ideal Re-Estize
Krallığı’nı düşününce gözleri küçüldü.
Altından yapılmış tahtında otururken önünde eğilmiş
soyluları düşündü. Tek bir emirle tüm sarayı diz çöktürtebilirdi.
“Ne kadar güzel olurdu ama.”
Barbro’nun yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi
fakat hemen eliyle ağzını kapadı.
Carne Köyü’ndeki görevleri hemen tamamlanacak ve hemen
ardından Katze Ovası’na doğru gideceklerdi. Hayallerinin hayal olarak mı
kalacağını yoksa gerçeğe mi dönüşeceğini bu iki görevin ne kadar iyi
tamamlanacağı belirleyecekti.
Zor kullanmam gerekse bile
askerleri harekete geçirmem gerek. Önemli olan şey savaş başlamadan savaş
alanına varmak. Hayır, bir saniye. Savaşın başlamasını bekleyip düşmanı pusuya
düşürmek daha iyi olmaz mı?
Bu iyi bir hareket olsa bile Barbro’nun birlikleri ani bir
saldırıyla rakibin arkasına yönlendirme konusunda kendi liderlik yeteneklerine
pek güvenmiyordu.
Her ne kadar Barbro bunu pek istemese de işleri
şövalyelerinin halletmesine izin verecekti. Kral olup olmayacağını belirleyecek
hadisede başkalarının gücüne güvenmesi mantıksız bir hareket olsa da.
Dehasını nasıl sergileyebileceğini düşünürken aklına birden
bir fikir geldi.
Carne Köyü’ndeki
köylüler Ainz Ooal Gown’a karşı bir pazarlık malzemesi olarak kullanılabilir
miydi?
Sanki parlak bir ışık Barbro’nun üstünde parlamaya başlamış
ve tüm bedenini ışıkla kaplamış gibi hissediyordu.
Nihai bir kumpas!
Ainz Ooal Gown’un Carne Köyü’nü kurtarma sebebi ne olursa
olsun, köylülerin varlığı pazarlık için kullanılabilirdi.
Eğer bu kimsenin bilmediği büyü kullanıcısı Ainz Ooal Gown
savaştan çekilirse İmparatorluk bu savaşı çıkartmadaki sebebini de kaybedecek
ve büyük ihtimalle onlar da çekilecekti.
Eğer İmparatorluk, Barbro sayesinde çekilirse… Bu olabilecek en iyi şey olmaz mıydı? Babam
artık fikirlerimi umursamaya başlardı ve sıradaki kral olmam neredeyse kesinleşirdi.
“Çok iyi. Böylesi en iyisi gibi.”
Ancak Ainz Ooal Gown’un Carne Köyü’ne yardım etmesi öylesine
geçici bir heves idiyse yemi yutma olasılığı çok düşük olurdu. Durum öyle
olursa zamanı geldiğinde Barbro’nun tek yapması gereken köylüleri zor
kullanarak savaşa asker olarak almaktı. Krallık’ın bu sefer karşılaştığı
anlaşmazlık tüm ülkenin seferberliğini gerektiriyordu. Carne Köyü’ndeki sıradan
köylülerin reddetme gibi bir lüksleri yoktu. Babası askere almayı reddetme izni
sunmuş olsa da durum değişmişti. Şu anda yönetim subayı olarak Barbro neyin ne
olacağına karar verme yetkisine sahipti.
Carne Köyü’ndeki köylüler Ainz Ooal Gown’u öldürebilecek
olsaydı herkes onun propaganda amaçlı duyurulmuş basit biri olduğunu anlardı.
Bu İmparatorluk’a karşı bile kullanılabilirdi.
Barbro kurduğu muhteşem strateji karşısında ürperdi.
Açıkçası kafasının kumpas kurmakta kardeşininki kadar
çalışmadığını bilse de şu an durumun hiç de böyle olmadığını gördü. Barbro gizli
kalmış yeteneklerinin yeşermesini hayretlikle keşfetmişti.

