Overlord

20 Ekim 2018
Çeviri: dmc3
Düzenleme: Kyuuseishu
2594 Görüntülenme
Bu bölümü 18 Kişi beğendi.
Cilt 9

Katliam - 1

İki ordu da kızıl ovalardaki fazla dik olmayan bayırlar üzerine cephelerini konuşlandırmış, gözlerini birbirine dikmişti.

Krallığın dehşet veren ordusu sol ve sağ kanatlarda 70'er bin, merkezde ise 105 bin güçlü adam olmak üzere üç tepeli topoğrafya boyunca savaş düzeni almışlardı. Gelgelelim bu manzara, düzenli bir formasyon ziyade ezici çoğunluğu yansıtan barbarca bir konuşlanma idi. En kıdemli beş piyade her biri rahatlıkla 6 metre uzunluğunu geçen ve iki elle savrulan kargıları taşıyarak mızrak hattında saf tuttular.

Vazifeleri ise İmparatorluk kuvvetlerinin çekirdeğini oluşturan zırhlı süvari birliklerine karşı ordunun geri kalanı için kazıklı duvar rolü görmekti. Süvarilere karşı doğrudan kazıklı duvar kullanmama sebepleri gayet açıktı; onca insanı savunmak için muazzam miktarda odun tedarik edilmesi icap ederdi. Öte yandan birlikleri akıllıca konuşlandırma ile sıralanmış kargılar çok daha iyi iş görecekti.

Bu formasyon akıncı birliklerini kırıp geçireceği gibi her ne kadar sarsılmaz olsa da kendince zaafları da vardı. Sıkı bir formasyon olduğundan ve de taşınan silahların ağırlığından dolayı tek bir noktada bekleyip düşman hücumlarını kesmekle sınırlı kalacaktı. Bu sebeple düşman manevralarına çabuk tepki gösteremeyeceğinden İmparatorluk ordusunun menzilli veya büyü birlikleri kullanması durumunda ağır zayiatlar verecektir.

Zaten köylülerden fazla bir şey beklenmiyordu. Düşmanın ilk taarruzunu püskürtseler kâfi idi.

Diğer yandan, İmparatorluk ordusu 60 bin adamdan oluşuyordu.Krallık ordusuna kıyasla ciddi anlamda azınlıktaydılar. Fakat İmparatorluk şövalyeleri neredeyse hiç korku belirtisi göstermeksizin oldukça rahattılar. Yenilgi akıllarının ucundan dahi geçmiyordu.

Özgüvenleri kendi güçlerinin farkında olmalarından geliyordu.

Yine de iki tarafın askerî gücü arasında ciddi derecede bir uçurum olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Yorgunluk hissetmeden savaşabilseler bir sorun teşkil etmezdi belki, lakin bu da insan doğasına aykırı bir durum idi. Askerler yorgun düştükleri zaman ise birey olarak ne kadar maharetli oldukları da fazla önem arz etmeyecekti.

Ayrıca Krallık'ın savaşın seyrini değiştirebilecek düzeyde bir avantajı daha vardı.

Taburlarındaki insan hayatlarının ederi idi.

Krallık ordularının ekseriyeti köylü devşirmelerden oluşuyorken İmparatorluk safında şövalye olarak sınıflandırdığı profesyonel askerler bulunuyordu. Silahını kapıp emirlere uyacak duruma gelince savaşa hazır olarak görülen bir köylüyü eğitmek ile bir şövalye yetiştirmek arasında süreç ve masraf kıstasında muazzam bir fark var idi. İmparatorluk'un gözü kapalı bir şekilde fuzuli akınlarda veya yıpratma harbinde şövalyelerini çarçur etme lüksü yoktu.

Bu gerekçeler ışığında İmparatorluk ile Krallık arasında yaşanacak açık meydan muharebesi Krallık'ın lehine olacak idi.

Aynı sebepten, İmparatorluk ile Krallık arasındaki savaşlar küçük çarpışmalardan öteye geçmedi.

İmparatorluk'un stratejisi ise Krallık'ın kölelerini muharebe alanına çıkarmakla gerçekleşmiş olacaktı. Soyluların veya yetenekli askerlerin hayatlarını ziyan etmesine hacet yoktu, ki Krallık da bunun pekâlâ farkındaydı.

İmparatorluk ile Krallık arasında süregelen savaşlarda gelenek hâline gelmiş bir geçit töreni yapılırdı.

Ainz Ooal Gown isimli büyü kullanıcısı savaşa teşrif etse dahi küçük çarpışmalardan öteye geçiemezdi. En azından Krallık'taki soyluların ekseriyeti bu düşüncede idi. Ne de olsa İmparatorluk Şövalyeleri askerîyeyi oluşturmalarının yanı sıra polis kuvvetleri görevi de görüyorlardı. Bu sebeple fuzuli olarak şövalye zayiatları İmparatorluk'un kendi sınırları içerisindeki otorite için de tehdit unsuru oluşturacaktı..

Bu sebeple soylular, İmparatorluk’un saldırıya geçmesini bekliyordu.

Geleneğe göre İmparatorluk kuvvetleri Krallık taburlarının önünde bir geçit töreni düzenleyip geri çekilecekti. Akabinde Krallık savaş naraları işitecekti.

Yıllar boyunca bu geleneğe uyulmuştu.

Gelgelelim…

İmparatorluk ordusu yerinden kıpırdamıyordu.

Kaleyi andıran castradan hiç hareket belirtisi yoktu, Krallık kuvvetleri önünde sıralanması beklenen birlikler yerine çakılmış kalmıştı. İlk hamleyi Krallık'ın yapmasını ya da başka bir şeyi bekliyorlardı sanki.

"Geçit töreni yapmıyorlar. Neler oluyor?"

Bu konuşma kralın ikâmet ettiği ana kampta geçmişti. Ana kamp ise merkez kolonun arkasına yakın bir yere, 105 bin asker yığınının hemen ardına kurulmuştu.

Marquis Raeven, yanına geldiği Gazef’e civardaki engebelerden biraz daha yüksek bir tepedeki gözlem noktasından hareketsiz İmparatorluk şövalyelerine bakarken birkaç kelam etti.

İmparatorluk harekete geçmiyorsa Krallık da bir hamle yapamazdı.

Hâlihazırda kazık duvarını oluşturmuşken Krallık'ın şimdi kalkıp da saldırması akıl işi olmazdı. Daha önceleri İmparatorluk soylularına erkenci bir akın girişiminde bulunmuşlardı bittabi. Lakin akıncıların göz açıp kapayıncaya dek katledilmesiyle Krallık ciddi bir darbe almıştı.

O zamandan beri Krallık, İmparatorluk'a karşı bir kazık duvarı oluşturup ilk hücumu göğüslemeye hazırlandıkları bir takdiği benimsediler. Düşmanı üzerlerine çekebildikleri sürece riskli akınlara kalkışmalarına gerek kalmayacaktı.

"Pekâlâ. İlk hamleyi bizden bekliyorlar anlaşılan."

"Son müzakereler de sonuç vermediğine göre çok geçmeden cenke girmeleri gerekir... Savaşçı Kaptan-- Yani Gazef-dono, İmparatorluk'un neyi beklediğine dair bir fikriniz var mı acaba?"

Yarım saat evvel iki ordunun temsilcileri ortada kalan arazide müzakerelere başlamıştı. Başladılar başlamasına da iki tarafın da uçuk kaçık beyanlarından ibaret olduğundan buna bir müzakere demek bile güçtü. Müzakerenin yapılmasının asıl amacı ise iki tarafında bıçak kemiğe dayanana değin savaştan kaçınmak istediğini göstermek idi.

Müzakerelerde bir yere varılamayacaktı bittabi, bu da muharebeye yeşil ışık yakacaktı.

Normal şartlar altında İmparatorluk Ordusu anında harekete geçmeliydi. Lakin yerlerine çakılmış bekliyorlardı.

"Bana soruyorsunuz da aradığınız bilgiye sahip değilim. Siz bir şeyler biliyor musunuz peki?" 

“Nereden bileyim ya. Askerî meselelerden anlamam. Genelde bu işleri adamlarım halleder.”

"Bilge Marki’nin hasmına dair hiçbir şey bilmemesine inanmakta güçlük çekiyorum."

“Hiçbir şey bilmiyorum ha? Gazef-dono, lafınızı esirgemiyorsunuz bakıyorum da.”

“Gücendirdim mi sizi? Öyleyse özür dilerim.”

“Hahaha, hiç de gücenmedim. Eski hâlinize kıyasla çok daha makul bir tonda söylediniz hatta.”

İğnelendiğini hissetmesiyle Gazef’in alnında kırışıklar belirir.

“Hahaha. Düşüncelerini anlıyorum. Bir general olmadığım bilinen bir gerçek, ki değilim zaten. Liderlik vasfı taşıyan adamlara sahip olacak kadar talihli olduğumdan askerî meseleleri adamlarıma bıraktım."

"Acaba... Başkentteki menfur kargaşa sürecinde adını duyurmuş eski maceracılardan birini kastediyor olabilir misiniz?”

"Yok canım. Şuradalar bak."

Raven bir arada duran bir grup adamı işaret eder.

Yolu çoktan yarılamış yaşta kişiler olmalarına rağmen kudretleri eskiyi aratan, hayatlarının en parlak dönemlerinde Orichalcum dereceli maceracılardı. Gazef'e onları hafife almaması gerektiği hissini veren de bir izlenim uyandırıyorlardı."

"Savaş sırasında korumalarım olacaklar."

"Böyle adamların kanatları altındayken Kraliyet Başkenti'ne hiçbir sorun yaşamadan sağ salim döneceksinizdir Marki Raeven. Yüce büyü kullanıcısıyla karşılaşmadıkları sürece tabii. Amanın, az daha unutuyordum; stratejistiniz kim peki?"

“Arazimdeki avam tabakasından gelen biri olduğu için kendisini tanımazsınız Gazef-dono. Köyüne saldıran bir goblin çetesinin hakkından onların yarısı büyüklüğünde bir avuç köylüyle geldiği için ilgimi çekmeyi başardı. O günden beri de hanedan birliklerinin yönetimini ve diğer muhtelif görevleri kendisine veririm. Çok ilginçtir ki şimdiye kadar hiçbir savaştan mağlup ayrılmamıştır. Kendisini emir subayım gibi yüksek bir konuma getirdim ayrıca.”

"Bu kadar övgüyü layık gördüğünüz komutanla tanışmak isterim Marki Raeven. Gerçekten dediğiniz kadar varsa kendisine pekâlâ Krallık güçlerinin komutasını da emanet etmekle akıllıca hareket etmiş oluruz."

"Ona hak ettiği değeri gösterirseniz... Askeriyenin komutasını tamamen onun eline bırakırsanız ve Kraliyet Ordusu onun emir-komutası altında hareket ederse komşularımıza ‘Re-Estize Krallığı’nın ordusu küçümsenmemeli.’ dedirtecek bir cenk ortaya koyabiliriz.”

Gazef, Razen'le şöyle bir bakıştı, iç çekerek bezgin bir şekilde tebessüm etti.

"Soylular, avam tabakasından gelen birinin öyle bir konuma yükselmesine asla izin vermeyecektir. O yüzden dedikleriniz şu an için boş bir hayalden ibaret."

"Hele ki soylular kendi içlerinde hizipleşmişken."

İmparatorluk her birine emrinde tümen komutanları, tugay komutanları ve diğer subaylar olan generaller atayarak lejyonlarını katı bir sınıflama ile organize etmiştir.

Öte yandan Krallık orduları hanedan birliklerden ve her Krallık soylusunun toplayabileceği devşirmelerden oluşmaktadır.

Başkomutanları her ne kadar Kral'ın kendisi olsa da her tabur bildiği gibi ya da güruhunun uygun gördüğü şekilde hareket ederdi.

Özetle, hasbelkader bir araya getirilmiş ayak takımından ibaretler idi.

Gazef Savaşçı Kaptan unvanına sahip olsa da nitekim doğrudan Kral'a bağlı savaşçı takımını kumanda ediyordu yalnızca. Dolayısıyla soylulara emir verme yetkisi yoktu. Kral, soylulara Gazef'in emrine uymalarını buyurabilirdi fakat soylular oldu olası halkın içinden gelen Gazef'i hor görmüşlerdi. Ayrıca Kral'ın bunu emretmesi ileriye dönük ihtilaf tohumları ekebilirdi. Kral da bunun pekâlâ farkında olduğundan Gazef'e öyle bir işe kalkışmamasını emretti.

Krallık'taki konumlarını gözden geçiren ikili derin bir iç çekti. Akabinde birbirlerine bakarak gülüsediler.

Bu muhabbet kılıçların çarpışıp kanların döküleceği bir yerde yapılmamalıydı.

"Eve sağ salim dönsek bile orada da bizleri ayrı bir savaş alanı bekliyor olacak."

"Soyluların işi gücü bu değil mi zaten? "

"Bu savaştan çıkar çıkmaz Kral'a seni soyluluk mertebesine yükseltmesi için dilekçe yazacağım. Kendisine Kral'ın kılıcı diyen birinin soylu sınıfıyla iç içe olmaması sinirlerime dokunuyor."

Raeven makara yapıyor gibi gözükse de Gazef onun gözlerindeki parlamadan sözünü ettiği öfkenin gerçek olduğunu anlayabiliyordu.

Duygularını saklamakta usta olan biri yeri gelince bunları belli edince normalde üzerine gülünüp eğlenilirdi. Lakin açığa çıkarılan negatif bir duygu ise işin rengi değişir. Gazef de hemencecik konuyu değiştirdi.

"Bunu bi' kenara bırakalım şimdi. Stratejistinizi çağırıp fikirlerini alalım... Doğru ya, onu çağırmak güç olacaktır."

"Nitekim üssü kendisine emanet ettim. İmparatorluk'un neler planladığını bilmezken stratejistimin fuzuli bir şekilde yer değiştirmesinden kaçınmak isterim."

Soylularım tamamı her ne kadar Krallık adına çalışmaya ant içmiş olsalar da nihayetinde Raeven'in önceliği kendi serveti idi. Bu teklifi geri çevirmesi gayet anlaşılır bir karardı.

"Of be... Her zamanki terane, yine de havadaki bu gerilimden hiç hazzetmiyorum. İmparatorluk'un bize saldırmasını her ne kadar istemesem de niyetleri savaşa girmekse bir an önce saldırsalar da bekleyiş içinde olma gerginliğinden kurtarsalar bizi.


 

 

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 12:39:45
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 23:00:49
Çeviri için teşekkürler
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 20:58:57
Eline sağlık ağam. Öğrenemedik general goblini çağırmanın 3 şartını :(
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:24:49
Bölüm için teşekkürler. Merak etme ölüm seni bu gerginlikten kurtaracak.
Bazil (1684 puan) Üye
2020-06-24 13:34:44
Emeğiniz için teşekkürler
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-05 07:04:16
Teşekkürler
Çolakpiyanist (22 puan) Üye
2018-12-02 22:28:49
Elinize Sağlık