Overlord

20 Ekim 2018
Çeviri: dmc3
Düzenleme: Kyuuseishu
2291 Görüntülenme
Bu bölümü 22 Kişi beğendi.
Cilt 9

Katliam - 2

Gazef, Krallık ordusundaki huzursuzluğu sezebiliyordu. Bu huzursuzluğun kaynağını bulmaya çalışırken kaşlarını çatıverdi.

"Anlıyorum. Aslına bakarsan bu eylemsizlikleri, taarruza kalkmadan evvel bizi bir endişe içinde bırakmak üzerine bir strateji olabilir. Bunca askeri koordine edip kontrol etmek yabana atılacak bir iş değil, o yüzden birliklerimizin herhangi birindeki en ufak çekince dahi büyük bir karışıklığa yol açabilir. Büyük bir tabura akın düzenlemek her babayiğidin harcı değildir, lakin taburu oluşturan askerler kümeden ayrılıp kaçmaya başlarsa avlanıp öldürülmeleri işten bile olmaz. Hayvanların avlanmak için kullandığı temel ilkelerden bir farkı yok yani.”

Şaşkınlık içindeki Raeven, Gazef'in görüş hattında duran, sol kanatta endişeli bir ifade takınmış taburları görünce durumu idrak etti.

"Anlaşılan merkezdeki askerleri ön hatta çekiyorlar."

"Hareketlenmeleri düzen değiştirmelerinden ibaretse endişeye mahal yok."

"Marki Bowlorobe'nin bayrağı bu. Görünüşe göre sol kanadın komutanı kendisini ön hatta alıyor."

Krallık, Kraliyet Partisi merkezde konuşlanmışken Soylu Partisi'ni iki kanata yaydı. Marki Bowlorobe'nin sol kanata komutanlık etmesine karşın Kral III. Ranpossa merkez hattının başkumandanı idi.

"Bir taburun komutanının ordu düzeninin en önüne geçmesi oldukça sıra dışı bir durum. Görüyor musunuz Gazef-dono? Marki doğrudan kendisine bağlı olan seçkin bir birliğin yerini değiştiriyor. Tüm dikkatler bir araya toplanmış soylulardayken birey olarak ziyadesiyle kudretli olan İmparatorluk şövalyelerine karşı yapılacak muharebede sivrilmek istiyor. Bu sayede Krallık'taki en güçlü birliğin komutanı olarak nam salacak."

 

Raeven, Gazef'e "Başka kimselerin, kıymetli savaşçı timinden daha fazla övgü kazanmasına göz mü yumacaksın?" dercesine meraklı bir bakış atıyor.

Gazef tongaya düşmedi.

“Savaşçı timinin vazifesi Kral'ı korumaktır. Kral aksini emretmediği sürece İmparatorluk taarruza geçse dahi yerimizden milim kıpırdamayız. Bizim nezdimizde Kral'ımızın başkente sağ salim dönüşünü güvence altına almaktan daha yüce bir vazife yoktur.”

Gazef belindeki kılıca dokundu.

"Yine de düşman saldırısının şiddetini azaltmak için kendimce pozisyon alabilirim."

"Krallık'ın dört büyük hazinesinden biri olan Razor Edge(Jilet Ağzı) demek... Şimdi anladım."

Marki Raeven birkaç adım geri çekilip Gazef'i şöyle boylu boyunca süzdü.

Yorgunluk hissetmemeyi sağlayan Dirilik Kollukları . Yaraların iyileşmesini sağlayan Ölümsüzlük Muskası. İnsanoğlunca bilinen en sağlam metalden(adamantit) dövülerek ölümcül darbeleri saptıran bir büyüyle güçlendirilmiş Muhafız Zırhı. Son olarak da kuvvetlendirilmiş bir zırhı deyim yerindeyse sıcak bir bıçakla tereyağı dilimlercesine doğrayabilecek, mutlak keskinlik arayışında dövülmüş büyülü kılıç Razor Edge.

"Tüm hazineleri kuşandığına göre Krallık'ın en yüce hazinesinin ta kendisisin şu an. Krallık'ın beş hazinesi olduğu kulağıma çalınmıştı, bunca zamandır hepsini de bir arada tutuyorlar anlaşılan.”

Gazef her ne kadar işittiklerinin yağcılıktan ibaret olduğunun bilincinde olsa da bu hazinelerle aynı kefeye konduğu için kızarmıştı.

"Beni utandırmayın Marki Raeven. Kral'ın yüceliğinin yanında benimki devede kulak kalır. Majesteleri böyle değerli eşyaları benim gibi avamdan birine emanet etmenin ne anlama geldiğinin bilincindedir, buna rağmen uygun gördü gerçi."

"Yerinde bir düşünce. Dürüst olmak gerekirse böylesi hazineleri bir avama, yani sana vereceğini beyan etmesinin akıl işi olmadığını düşünmüştüm. Bu karar Kraliyet Partisi'nden daha nicelerinin ayrılmasına neden olacaktı. Lakin şu an savaş alnında yanı başında durduğumda bunun ustaca bir hamle olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. İnanılmaz derecede bencilsin."

"Keşke beklentilerinizi karşılayabilseydim..."

Gazef İmparatorluk şövalyelerinin sımsıkı tutulmuş saflarına şöyle bir baktı.

İmparatorluk saflarında "Üç Sanat"ın Fluder Paradyne'i haricinde çetin bir rakibin olmadığını düşündü. Böyle eşyaları kuşanmışken Fluder'i yenebileceğine dair o belli belirsiz umudu canlı tutma cüretini dahi gösterdi.

Öte yandan Ainz Ooal Gown'a karşı hiçbir şansı olmadığının farkındaydı.  Öyle bir olasığı hayal dahi edemiyordu.

Ne kadar olumlu bakmaya çalışsa ve durum lehine işlese dahi kafasında canlanan görüntü; esrarengiz büyü kullanıcısının kendisini göz açıp kapayıncaya dek katletmesinden başka bir şey değildi.

"Ne oldu?"

"Yo- Yok bir şey..."

Krallık'taki en güçlü savaşçı olduğunun farkındaydı. Kendisini dışarıya zayıf göstermesi ordunun moralinin düşmesine yol açardı.

"Yazık oldu. Prens Barbro adına üzüldüm bir an için."

"Üzüldünüz mü? Yoksa... Anlıyorum. Demek öyle? Gazef-dono da insani duygular hissedebiliyormuş. Pekâlâ."

"Ne demeye getiriyorsun?”

"Şey diyorum ya, Kral'ımızın prensi Carne Köyü'ne gönderme sebebinin prensin savaşta parlamasını önlemek olduğunu düşünmüyorsundur herhâlde?"

"Durum bundan ibaret değil mi zaten?"

Raeven küçük bir tebessüm etti.

"Aslında mesele bambaşka. Majesteleri daha ziyade sana güveniyor gibi hissediyorum." 

Gazef'in pek anlamadığını görünce Marki Raeven detaylıca açıklamaya karar verir.

"Kral'ın gözü kapalı güvendiği Savaşçı Kaptan, Ainz Ooal Gown isimli rakipten bu denli çekiniyorsa Kral'ımızın da işbu büyücüye karşı tedbiri elden bırakmaması gayet anlaşılır bir durumdu.  Gönderildiği köyde oğlu her ne kadar çok ufak başarılara imza atabilecek olsa da böyle akıbeti belirsiz bi’ savaşta bir tanecik oğlunu tehlikeye atmak istemediğinden köye gönderme kararı aldı. Gerçi işin açığı, eskiden olsa bunca insan evladını savaş alanına sürerken Kral'ın yalnızca kendi oğlunun üzerine titremesi sinirlerime dokunurdu.”

Raeven babacan bir tavırla gülümsedi.

"Böyle bir karar almasının nedenini anlıyorum bittabi. Kendi oğlumun sağlığını güvence altına almak için ben de aynını yapardım."

"Beni şaşırttınız Marki'm, babalık damarınız tuttu galiba."

Raeven tebessüm etti.

Gazef ise kaba bir düşünce olmasına karşın aynı anda nezaket, sevinç ve gurur içeren bu gülümsemeyi ona yakıştıramamıştı.

"En nihayetinde ben de bir babayım. Çocuğuma, normal babaların yapacağı gibi bu savaş bittikten sonra onunla istediği kadar oynayacağım söz verdim. Ah... Konudan saptık. Bunları bir kenara bırakalım şimdi. Yine de... Prens Barbro, babasının niyetini anlamamış gibi duruyor. Bir babanın hissettiklerini kendi evladına anlatamaması esef verici."

Gazef buna ne cevap vereceğine dair uzun uzadıya düşündü. Hiç evladı olmadığı için kendini bu kafa yapısına sokması kolay değildi.

"Evet, öyle. Bu arada E-Rantel üzerinden ayrı bir tabur ile sinsice saldırma ihtimalleri var mı? Her ne kadar yakışıksız bir taktik olsa da kazanmak için her yola başvurabilirler."

Gazef konuyu bu şekilde değiştirmenin son derece zorlama olduğunu düşündü fakat Raeven şaşırtıcı biçimde konuyu devam ettirdi.

“Üç katmanlı perde duvarlarla korunan E-Rantel'e saldırmaları biraz sıkar. İmparatorluk'un kalan iki ordusu topyekûn harekete geçse dahi oldukça zorlanırlardı. Benim stratejistim de düşmanın böyle bir hamle yapmayacağını söylemişti."”

"Öyle mi? Peki ya uçan yaratıkları veya bir tür gizli bölükleri falan varsa?"

"Yine de mümkün değil. Az sayıda adamla bir şehrin dizginlerini eline almak kolay iş değil nitekim. Lafı açılmışken Gazef-dono, E-Rantel'i boydan boya fethetmek için gerekenleri biliyor musunuz?"

Gazef kafasını salladı.

"Bir kere Krallık ile meydan muharebesine girip ezici bir üstünlük kazanmaları gerekir. Akıncılar güç bela da olsa galip çıksa dahi fethettikleri şehir halkına söz geçirmeleri de ziyadesiyle sıkıntılı olacaktır. Halk hâliyle işgalcileri hoş karşılamayacaktır, bu sebeple hiç şüphesiz ki bir direniş baş gösterecek. Yani İmparatorluk ayrı bir tabur ile E-Rantel'e saldırsa bile askerlerimiz zarar görmediği sürece vakit kaybetmeden şehri geri alabilirler. Hem İmparatorluk mutlak bir galibiyet peşinde koşuyor. Mutlak bir galibiyet elde ettiklerinde şehir halkı direnmeyi aklının ucundan bile geçiremeyecek kadar tırsacaktır, dolayısıyla birliklerimiz de tekrar konuşlanamayacak duruma düşecektir.”

İmparatorluk bu muharebeden muzaffer ayrılmak zorundaydı, ki bu durum büyük ehemmiyet taşıyordu. Üstelik, ilk başta saniyesinde birlikleri konuşlandırıp şehri geri alacak Krallık olmak üzere civardaki ulusların harekete geçemeyeceği derecede ezici, şüphe barındırmayan bir galibiyet elde etmeleri gerekiyordu.

Gazef birden yapbozun tüm parçalarını bir araya getirdiği hissine kapıldı. Lakin parçalar akıl edilemez bir şekil oluşturmuşlardı.

Belli belirsiz nahoş bir hava Gazef'in üzerine çöktü.

"Sorun nedir Gazef-dono?

 "Yok bir şey..."

Gazef kafasında bütün hâline getirebildiği yapbozun ayrı düşmüş parçalarını Raeven'e söylemek istedi. Üstün zekâsı sayesinde Raeven'in, kendisini aşan öngörülerde bulunacağına inandı. Gelgelelim tam o sırada Marki'nin gözleri İmparatorluk saflarına kaydı.

"Gazef-dono, görünüşe göre harekete geçiyorlar.”

Bir yol açmak için İmparatorluk ordusu ikiye bölünmüştü. Gazef, düşmanlarının Krallık ordusunun sol ve sağ kanatlarına akın mı düzenleyeceğini kendisine sorarken havada dalgalanan, kimin olduğunu bilmedikleri bir bayrak gördü. 

Ne Krallık'a ne de İmparatorluk'a ait olan tuhaf bir arma ile donatulmış bu bayrağı Gazef ilk kez görüyordu. Bayrağın etrafındaki grup ileri çıktı.

Tüm gözler bu gruba çevrilmişti.

Derken... Gazef birden dehşete düştü. Hemen yanı başında duran ve aynı manzaraya tanık olan Raeven ise sesli bir şekilde yutkundu. Gazef'in de aynı duyguları hissettiğini anlamasıyla ağzınca acı bir tat belirdi ve taşikardi yaşadı.

Sıra dışı bir orduya bakıyorlardı.

Karşılarında kabaca 500 kişiden oluşan süvari birliği duruyordu. Karşı karşıya olan iki orduya kıyasla son derece küçük bir grup olarak gözüküyorlardı.

Fakat bu tabur ziyadesiyle tuhaf duruyordu. Raeven'in o kadar ıraktan dahi hissedebileceği düzeyde gergin bir aura yayıyorlardı.

Gazef'in Carne Köyü'ndeki anıları gözünün önünde canlanıverdi. Ainz'in kendi elleriyle yarattığını söylediği şövalye siluetinde bir canavar vardı. Şimdi ise onlardan yaklaşık 200'üne bakıyordu, devasa kalkanlarını ve çivili zırhlarını kuşanmış savaşçılardı.

Taburun geri kalanı da aynı şekilde insan dışı askerlerden oluşuyordu fakat deriden bir zırh giymiş ve balta, kargı, arbalet gibi silahlar kuşanmışlardı.

Ordunun önceki mensuplarına şövalye deniyorsa bu taburdakiler de savaşçı olarak isimlendirilmeliydi. Nasıl isimlendirildikleri önemli değil, insan olmadıkları aşikâr idi. İliklerine kadar canavardılar.

Bunlar; etleri ve kanları ise belli belirsiz bir sisten ibaret olan, kemikten yaratılmış mahluklardı. Koyu sarı ve zümrüt yeşili sis her yerden parlıyordu.

Tüm vücudu diken diken olmuştu.

Vaziyet sakat idi.

Hem de ne sakat idi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 12:43:22
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 23:22:20
Çeviri için teşekkürler
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 21:14:05
Ağamın eline sağlık. Katliam is coming
akatsuki03 (168 puan) Üye
2020-09-13 13:21:54
ahhahahaaha
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:25:59
Bölüm için teşekkürler.
Bazil (1684 puan) Üye
2020-06-24 15:06:05
Emeğinize sağlık
deden18 (428 puan) Üye
2019-10-19 10:22:31
Vaziyet alın işler karışacak
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-05 07:38:31
Bölüm için teşekkürler bakalım neler olacak
Çolakpiyanist (22 puan) Üye
2018-12-02 22:28:42
Elinize Sağlık