Overlord
Katliam - 8
Kral III. Ranpossa’nın otağı Kraliyet Ordusu merkezine
kurulmuştu. Re-Estize Krallığı’ndan nice soyluyu temsil eden flamalar otağın
etrafında rüzgârla dans ediyordu.
Öncesinde pek çok soylunun bulunduğu o kamp alanında şimdi
ise yalnızca birkaç soylu kalmıştı. Soyluların ekseriyeti kuyruklarını
bacaklarının arasına kıstırıp kaçmışlardı, kampta kalan kişi sayısı iki elin
parmaklarını geçer ya da geçmezdi. Ama kaçtıkları için kimse onları
suçlayamazdı da.
“Ben duracağım, siz gidebilirsiniz!”
“Majesteleri, bu işin şakası yok! Lütfen bir an evvel savaş
alanından kaçın. O yaratıklar ensemizde biterse hayatta kalma şansımız yok!”
Savaşçı takımı yardımcı kaptanı, yani Gazef’in astı
konuşuyordu.
“Kaçarsam kendime ne yüzle Kral diyebilirim ki?”
“Kalsanız da elinizden bir iş gelmez ki Majesteleri.
E-Rantel’e dönüp bir karşı saldırı planlamanız daha doğru olmaz mı?”
III. Ranpossa buruk bir şekilde tebessüm etti. Bu sözleri
işitmek kendisine koymuştu.
“Evet. Kalsam da elimden bir iş gelmez artık.”
Çil yavrusu gibi dağılmış ordusunu bu şartlar altında tekrar
toplaması mümkün değildi. III. Ranpossa’nın askerî meziyetleriyle de alakası
yoktu; hiçbir kumandan bu orduyu tekrar düzene sokamazdı.
“Majesteleri! Vakit aleyhimize işliyor! İyi dinleyin,
zincirleyip sürüklemeniz gerekse bile Majesteleri’ni eve getireceksiniz!”
Bu sözüyle birlikte Gazef’in adamları işe koyuldu.
Zira geçen her saniye yalnızca Kral’ı değil, etrafındaki
adamları da tehlikeye sokardı. Bunu düşünen III. Ranpossa bir karara varıp
ayağa kalktı.
“Pekâlâ. Gidelim. Ama şimdi kaçsak bile neyi
değiştirebiliriz ki?”
Gitgide yaklaştığı duyulan ayak sesleri bir deprem misali
toprağı titretiyordu. Fakat böylesi tehlikeli bir vaziyet içindeyken dahi III.
Ranpossa sakinliğini koruyordu. Uzaklardan soyluların çıkardığı gürültünün
içinden bir çığlık yükselivermişti.
“Bir kere at binemeyiz. At sırtında kaçmaya kalkarsak bize
yetişirler. Öncelikle geniş kitleler hâlinde kaçan askerleri avlıyorlar gibi.
Bu yüzden tek bir kurtuluş şansımız var.”
III. Ranpossa işte o an soyluların suvari birliklerinden
olan bu adamların kendi otağına gelme nedenlerini anlayabilmişti.
“Yani ancak yaya olarak kaçabiliriz.”
Savaşçı takımından birkaç kişi zırhlarını çıkarmaya başladı.
“Kaçış boyunca bu adamlar sizi taşıyacak Majesteleri.”
“Peki ya kalanlar?”
Herkes zırhını çıkarmamıştı zira. Yardımcı kaptan ve
adamlarının zırhları hâlâ üzerlerinde idi.
“Suvari birlikleri görevi görerek canavarların dikkatini
üzerimize çekip tersi istikamette ilerleyeceğiz.”
III. Ranpossa yüzlerindeki içten tebessümlerden savaşçıların
kararlılıklarını anlamıştı.
“Hayatta olmaz. Krallık’ımızın yeri doldurulamaz askerlerisiniz!
Ne olursa olsun hayatta kalmanız gerek! Daha evlatlarıma hizmet edeceksiniz!”
“Bittabi. Yem olsak da ölmeyi planlamıyoruz!”
Yalandı. Resmen ölmeyi kafaya koymuşlardı. Ölümü, alın
yazıları olarak kabul ettiklerini söylesek daha doğru olur.
III. Ranpossa ikna edici birkaç kelam etmek istediyse de
ağzından hiçbir söz çıkmadı. Savaşçıların yüzlerindeki o tebessüm karşısında
söylemeyi düşündüğü her şey sığ kalacaktı ve bir kulaklarından girip diğer
kulaklarından çıkacaktı sanki.
Savaşçılar, III. Ranpossa’nın zırhını çıkarmasına yardım
ettiler.
Bembeyaz bir zırh giyen bir savaşçı ileri çıktı. Adı Climb
idi, kızı ise Renner’in sadık hizmekârıydı. Ayrıca şu ana dek Kral’ın yanından
ayrılmamış tek kişiydi.
“Dikkat dağıtma vazifesinde yer almama müsaade edin. Bu
canavarların gözleri olup olmadığını bilmesek de hiç durmadan at üstünde
sancağımızı sallarsak dikkatlerini üzerimize çekebiliriz. Üstelik giydiğim zırh
da oldukça göze batacaktır.”
Climb, Krallık’ın sancağını eline aldı. Kaçışan askerlerin
ayak izleriyle lekelenmişti, içinde bulundukları durumu özetliyordu sanki.
“Anlaşıldı. Ben de gidiyorum öyleyse.”
Climb’in yanında duran Brain Unglaus idi. Görünüşe göre
güvenilir tebaası Gazef Stronoff’a denk, birinci sınıf bir savaşçıydı. Brain de
bu savaşa Renner’ın adamı olarak girmişti. Yani benzer bir konumdalardı.
“Emin misin? Siz ikiniz doğrudan Prenses’in emrinde
değilsiniz.”
“Hı? Yok ya, onu dert etme sen. Ön cepheye yüzleştiğimiz
şeytani bir karışıklığın ortasında bir şekilde buraya ulaşabilmeyi başardık. Bu
sefer şansın bizimle olmasını ümit etmekten başka yapabilecek bir şeyimiz yok.
Şans aynı zamanda sizin de yüzünüze güler umarım.”
“Tanrılar bu dehşete seyirci kalmayacaklardır. Bu
karışıklığın ortasında bizi kurtarmak için bir kahraman çıkagelecektir.
Kaderimizin değiştireceklerine de inanıyorum.”
Brain, III. Ranpossa’nın huzurunda selam durarak yardımcı
kaptana veda etti.
“Nasıl bu hâllere düştük…”
Nerede yanlış yapmışlardı?
III. Ranpossa hafifçe iç çekti. Huzurunda duran adamlardan
hiçbirinin sağ çıkamayacağının farkındaydı.
Yardımcı kaptan ile Climb yem görevi görürken son
nefeslerini verecekti.
Öte yandan Kara Oğlakları durduracağını söyleyip engamenin
içinde gözden kaybolan Gazef’e ise kim bilir neler olmuştu?
Kararlı gözlerle bakıyordu.
Bağışlayın beni,
demek istedi.
Onunla bir yaşlı adam için gençliğinin baharında oldukları
hayatlarından feragat edeceklerdi.
Lakin bunu dillendiremedi. Ölümün onlar için kapıya
dayandığının farkında olmalarına rağmen çaresizce karşı koyuyorlardı.
Akabinde—
“Sağ salim E-Rantel’e dönmeye bakın, döndüğünüzde arzu
ettiğiniz her mükâfatın da olduğunu bilin.”
Climb ile Brain birden durup karşı çıktılar.
“Mükafata hacet yok Majesteleri. Renner-sama’ya hizmetim
dokunsun diye nefes alıyorum. Benim için başlı başına kâfi bir mukâfat.”
“Bana gelirsek… Nasıl desem, bu çocuğu ülkedeki en güzel
prensesle evlendirmek nasıl olur?”
"Hahahaha. Epey cömert bir mükâfat olurdu."
“Brain-san! Neler söylüyorsunuz?”
“Pekâlâ, bu delikanlıya bir beylik vermekle işe başlamamız
gerekecek. Sıkı çalış!”
“Artık ne yapıp edip sağ dönmen lazım Climb-kun.”
Climb’in boş bakan gözlerinde ve açık kalan ağzında deminki
savaşçı ruhundan eser kalmamıştı. Öte yandan Kral farkında olmadan tebessüm
edivermişti.
“Öyleyse müsaadenizi isteyelim Majesteleri.”
“Size güveniyorum.”
Zırhı çıkarılmış III. Ranpossa bir asker tarafından
taşınmıştı.
“Majesteleri. Plan yapmış olsak dahi kaçışımız özünde şans
işi. Dile getiremeyeceğim hadise vuku bulursa… Beni affetmeniz için dua ediyorum.”
“Öyle olsun, planına uyma kararını veren bendim.
Talihsizlikler zinciri nihayetinde başarısız olursa da yakınmayacağım.”
“Peki öyleyse Majesteleri! E-Rantel’de tekrar görüşmek
dileğiyle!”
Yardımcı kaptan atını dört nala koşturmaya başladı. Onların
ortaya çıkmasını bekliyormuşcasına da Kara Oğlaklar’dan biri istikametini
değiştiriverdi.
“Pekâlâ! Asil askerlerimiz, canavarı ters istikamete çekerken
kaçışımıza başlayalım!”

